Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mart, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ben bahçemi özledim..

Oldu bitti, nebatatla aram iyidir. Saksıları, bahçeleri, baharda yeşeren dalları, çiçek açan ağaçları çok severim… Kuru kabukların üstünden filiz veren yeşil yapraklar içimi yaşama sevinci ile doldurur. Orman görsem mutlu olurum… Çiçeklerle ilk teşrik-i mesaim üniversite yıllarımda başlar. Annem, bakımı külfet olur diye evde çiçek barındırmazdı. Bu yüzden aklım erince ben eve bir şeyler taşımaya başladım. Hiç unutmam, yağmurlu bir bahar akşamı deniz otobüsünden indim, baktım karşımda mimoza dalları satan çingene bir kadın… Cebimde sadece eve gidecek kadar taksi parası var. Sordum mimozalar da o kadarmış. Parayı çingeneye verdim, o yağmurun altında eve kadar mimozaları koklayarak yürüdüm. Sevincimi hala hatırlarım… Bir gün Beşiktaş’tan geçerken çiçek pazarına uğradım. Saksıların içindeki rengârenk çiçekleri kaç saat seyrettiğimi hatırlamıyorum. O gün eve iki saksı çiçekle geldim. Annem itiraz etti, olmaz, yaşamaz bunlar burada dedi… Ama o saksılar, yıllarca anneme inat bizim salonun

Sayım suyum yok..

Doğumgünü geri sayımlarımda maziyi düşünmeye başlıyorum. Eski defterleri açıp, satır aralarını okuyorum. Anılarımı tozlu raflarından indiriyor, örümceklerini temizliyor, tekrar yerine kaldırıyorum. Bilinçaltımda kalan herşey bu sayede bilinç üstüme çıkıyor. Yani bilincim alt-üst oluyor.. Sonuç; hafif yollu depresyon. Bazen kendime kızıyorum, ne halt etmeye arı kovanına tekrar tekrar çomak sokuyorsun diye... Koymuşsun bir köşeye, unutmuşsun, unutmaya devam et işte, rahat mı battı.. Evet, rahat battı... Hep dert üstü murad üstü, nereye kadar... Olanları unutursam, geriye benden ne kalacak.. Evet, çok zor zamanlarım oldu, kalbim bazen parça parça dağıldı, asfaltın üzerinden süpürge faraş marifeti ile toplayıp yapıştırmam gerekti. Dikkatli bakınca tamir izleri hala görünebiliyor hatta... Ama onlar olmasa, o zamanlar yaşanmasa ben bugün ki ben olamazdım ki... En azından beni buraya taşıdıkları için, hiç değilse senede bir kere tozlarının alınmasını hak ediyorlar... Bugün ‘nereye kadar ge

Alıştığımız Bir Şeymiş Yaşamak...

Mahabarata’da,   gelmiş geçmiş kralların en bilgesi Yudiştra’nın,   su içmek için ırmağın kıyısına vardığı bir öykü anlatılır. Yudiştra kendisini yakıp kavuran susuzlukla kıyıya indiğinde, kardeşlerinin ve karısının ölü bedenlerini görür. Hemen kılıcını çekerek etrafta bir düşman aramaya koyulur. Ancak susuzluğu dayanılmaz boyutlardadır. İçmek için elini ırmağa daldırdığı anda, gaipten bir ses, sorularına yanıt vermeden içerse, kardeşleri gibi öleceğini söyler. Sesin sahibi, Yudiştra’nın babası   Tanrı Dharma’dır...   Bir insandan doğan oğlunu tanımak için yeryüzüne inmiş ve ırmağın şekline bürünmüştür. Yudiştra kendini kontrol etmeyi başarır. Kim olduğunu bilmeden, babasının sorduğu sorulara yanıt vermeye başlar. Tanrı, Yudiştra’ya bu evrendeki en büyük mucizenin ne olduğunu sorar. Yudiştra en büyük mucizenin, her an ölebilecek insanların, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamaları olduğunu söyler. Dharma bu cevaptan çok memnun kalır ve kardeşlerini de dirilterek, oğlunu kutsar ve oradan ayrılı

Her Yaşın Bir Kitlesi Var...

İnsan kadın olunca her yaşta değişik bir kitleye sahip olmak kaçınılmazdır. Doğduğumuz zaman, doğum yerimize ve içine doğduğumuz ailenin meşrebine bağlı olarak, cinsiyetimiz sebebi ile,   bir kitlemiz olur. Kız çocuğun kayıp olarak kabul edildiği bir kültürde doğmuşsanız bu kitle sizden nefret eder. Kültür,   sizi bir kazanç olarak kabul eden yeni moda şehirli akımların etkisini taşıyorsa, bu sefer kitleniz size hayrandır. İlkokul çağlarına geldiğimizde, etrafımızda koruyucu bir kitle oluşmaya başlar. Kız çocuk narindir, nazenindir. Yaş ilerledikçe koruyucu kitlenin kalınlığının artması da bu yüzdendir. Yaş onbeşi geçtiğinde bir hayran kitlesi peydah olur.   Koruyucu kitle ile hayran kitlesi arasındaki sürtüşmeler, elektriklenmeler de bu yaşlarda başlar. Derken hayran kitlesinden biri, koruyucu kitleyi aşmayı başarır. Bu hayranın genç kıza ulaşması ile birlikte,   aile kitlesi oluşmaya başlar. Hepimiz, hayatının baharında genç kadınlar olarak, kendi ailemizi oluşturmaya böyle başlarız.