Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Vazgeçtim....

Vazgeçmek nedir diye hiç düşündünüz mü? İnsan neden vazgeçer bir şeyi yapmaktan? Bıkmak mıdır, usanmak mıdır veya yenilmek midir vazgeçmek... Türk Dil Kurumu’nun büyük sözlüğünde vazgeçmenin karşısında ‘ kendi hakkı saydığı bir şeyi artık istemez olmak ’ yazıyor...  Eskiden beri yapmakta olduğu bir şeyi yapmaz olmak, niyetten veya karardan dönmek, caymak... Diyeceksiniz ki, sözlükten kelimelerin anlamına bakmakta nereden çıktı şimdi... Şöyle ki;  ‘my best friend’s wedding’i yeniden seyrettim. Bilenler bilir, cep telefonlarının henüz tuğla kadar olduğu zamanlara ait harika bir filmdir. Bir aşk hikayesi kisvesi altında, vazgeçişin hüznünü anlatan enfes bir kurgusu vardır. Kısaca özetlersek; esas kız, bir hayli debelendikten sonra, esas oğlanın başkasını istediğini nihayet kabul eder. Bana göre en güzel sahne final sahnesidir. Ruppert Everet’in, Julia Roberts ile dans ettiği sahne... Ruppert, Julia’ya ya ‘belki evlilik olmayacak, belki seks de olmayacak ama dans olacak... Hayat

Karo Halı

Erkeklerin hayata karşı duruşlarında temel bir yanılgı var. Fiziksel olarak kadınlardan daha güçlü olduklarından mıdır, nedir bilinmez, kendilerini evrensel hiyerarşinin en üst basamağında görüyorlar. İnsan olarak yaratılmışların toplu aldanması gereği, kendimizi VIP sandığımız yetmezmiş gibi, erkekler bu en üst basamaktan kaçak kat çıkarak, daha da yukarılara tırmanmaya meyil ediyorlar. Gösterdikleri temayül, insanlar arası ilişkilerde, eşitleri olması gereken kadınların zekasını ve kabiliyetlerini küçümsemek şeklinde tezahür ediyor. Yazdığım yazıları düzenli olarak okuyanlar, benim bir erkek düşmanı, boşandıktan sonra kayışı koparmış bir gafil veya duygusal açıdan kafayı yemiş bir bi-perva olduğumu düşünebilirler... Bu noktada kendilerinden şunu rica ediyorum; lütfen böyle düşünmeyin. Zira ben, boşandığı için balatayı sıyırmış bir gariban değilim. Sadece gözlem yapan ve gördüklerinin üzerine kafa yoran, sonrada bu zulüm yetmezmiş gibi, kalkıp bunları yazan bir kadınım. Yoksa f

Babalar ve Kızları...

Bir konu hakkında çok fazla yazılı çizili döküman varsa, herkes O’nun güzelliğinden ve özelliğinden söz ediyorsa, o kavramın içi boştur, anlatılanlar kocaman bir yalandır. Misal aşk... Adım başı aşk hakkında yazılmış bir şiir, bir şarkı, bir makale, bir roman vardır. Neden? Çünkü aşk diye bir şey yoktur. Ama yokluğu insana ağır gelir, varoluşumuzun anlamsızlığından dolayı duyduğumuz korkuyu körükler. Oysa biz tutunmak isteriz. Kendi irademizin dışında gelip, yine kendi irademizin dışında gittiğimiz bu dünyada, bedenimiz dahil, hiç bir şey üzerinde zerre kadar kontrolümüz olmamasının acısını, sanki aşk varmış da, biz bunu yaşıyormuşuz gibi yaparak aşmaya çalışırız. Ekvator çizgisi misali varlığını kabul ettiğimiz ama göremediğimiz, gündelik yaşamda da bize hayrı dokunmayan diğer kavramlardan bir tanesi de babalar ve kızları arasında var olduğu iddia edilen sevgidir. Tüm baba adayları anne karnındaki çocuğun cinsiyeti belli olmadan önce ‘aman yeter ki sağlıklı olsun’ derler... Cins

Bu Sefer Güldürmedi...

Bugün bir arkadaşım aradı. Toplantımın nasıl geçtiğini sordu. Bende anlattım, şöyleyken şöyle oldu, böyleyken böyle oldu, diye... Sonra aklıma geldi ‘toplantı için aradın da, annen nasıl diye neden aramadın’ dedim. Verdiği cevap aynen şöyle; yahu aslında aramayı düşündüm ama senin olaya karşı duruşunu tam değerlendiremedim. Başkası olsa, kıvırıyor diycem. Ama diyemiyorum. Neden diyemiyorum? Çünkü kendisini tanıyorum. Ne kadar düz bir insan olduğunu biliyorum. Bunu bir çok kereler deneyerek öğrendim. Kendisi yalan söylemektense kalbimi kırmayı tercih eder. O yüzden duruşunu değerlendiremedim, diyorsa, muhtemelen duruşumun değerlendirilecek bir tarafı yoktur. Kendisinden konuyu biraz açmasını istedim. Önce annem hasta yazdın, sonra statüsler normal espirili akışına dönünce, ben de ‘life goes on’ moduna girmiş dedim, halini hatırını sormaya gerek duymadım dedi... Geçenlerde buna benzer birşey daha oldu... Kendimi kötü hissediyordum. Facebook’a şöyle yazdığımı hatırlıyorum.

Perfectly Ordinary

Yabancı kelimelerle konuşmaktan veya yazmaktan hoşlanmıyorum, dedikten sonra ikinci kez böyle bir başlık atmanın abukluğunun farkındayım. Ama bir önceki yazımda da söylediğim gibi saplantılı Grey’s Anatomy seyretme seanslarıma devam ediyorum   ve dizinin kahramanları, artık bir amerikan televizyonu dizisi olduklarından mıdır nedir bilinmez, ısrarla ingilizce konuşuyorlar. Yukarıda yazdıklarımı Dr. Ellis Grey, Seattle Grace Hastanesi’nin cerrahi şefi Dr. Webber’a söyledi. Ellis Grey, dizinin baş kahramanı Meredith Grey’in annesi... Kendi zamanının en önemli cerrahlarından biri... Şef Webber’ın da eski aşkı.... Grey ve Webber, intörn iken tanışmışlar, aşık olmuşlar, sonra ne hikmetse başka başka insanlarla evlenmişler. Doğal olarak Ellis, gerçek aşkı için evlendiği adamı terk edecek cesareti bulmuş. Ve yine doğal olarak Webber, düzenini bilinmeyen uğruna bozmamış, güvenli tarafta kalıp karısı Adale’i bırakmamış. Ne zamana kadar? Adele onu başka bir adamla aldatıp, evden atana kadar

Your Turn...

Konuşurken veya yazarken, içimize işleyip, düşünme sistemimizin bir parçası olmuşları istemsizce söylemek hariç, yabancı kelime kullanmam... Ama ne hikmetse başlıkta yazdıklarım Cumartesi gecesinden beri zihnimde yankılanıyor. Derek, Meredith’e söyledi... It’s your turn... Konuşmanın tamamı şöyle; It was my turn and I made a mistake... Now, it is your turn Meredith... Please, pick the right one... Sıra bendeyken bir hata yaptım. Meredith, şimdi sıra sende... Lütfen doğru olanı seç... Derek ve Meredith kim ola ki, diyenler içinde bir açıklama yapayım. Kendileri Grey’s Anatomy dizisinin baş kahramanları. Derek Sheperd, aşırı yakışıklı, aşırı zeki, aşırı bilgili, aşırı yetenekli, sadece bir eli 2 milyon dolar eden bir beyin cerrahı... Dikkatinizi çekerim, tek bir el dedim... Sanayide lifte kaldırıp parçalasak, yedek parça olarak satsak, adamın toplam bedeli, neredeyse Türkiye’nin yıllık ihracatına denk düşecek. O denli yani... Meredith, O’nun sevgilisi... Bu ilişkide benim y