Bedensel aktiviteler benim için her zaman korkulu rüyadır. Koşamam, yüzemem, tırmanamam, atlayamam, sıçrayamam… Okuldayken en kötü dersim, beden eğitimiydi. Beden eğitiminden doğru dürüst not alamadığım için, fizik, kimya, matematik on olduğu halde iki kez takdirname ortalamasını tutturamamışlığım bile vardır. Babam teselli bulayım diye ‘ya kafa çalışır, ya vücut… İkisi bir arada olmaz, üzülme’ derdi. Sonraki yıllarda babamı haklı çıkaran pek çok örnek de görmedim değil hani. Nice edeleli vücut sahibi, elif’i görse mertek sanarak bütün hayallerimizi suya düşürdü. ‘Hah, budur işte anasını satayım’ dediklerimizin hepsi de bir örnek ‘kısa kesilmiş hamam tokmağı’ şeklinde adamlardı… Neyse, ben bunlara kafa yormaktan vazgeçtim artık, o yüzden içeriği dağıtmayıp, konuya geri döneyim. Kişi kendini bilmek gibi irfan olamaz, demiş atalarımız… Bende kendini bilen bir kişi olarak, her zaman kırdım dizimi, oturdum oturduğum yerde… Taaa ki bir yaz Kemer’e gidene kadar… Galiba sene 199