Babam bizimle telefonda direkt konuşmaz. Telefonu anneme açtırır, annem bizimle konuşurken, O’da arka plandan "Söyle o’na şöyle yapsın, böyle yapsın" diye bağırır. Annem babamın söylediklerinin bazılarını yanlış anlar. Bazen de bizim verdiğimiz cevapları yanlış aktarır. O yüzden karşılıklı konuşsak beş dakika sürecek görüşme, olur sana yirmi beş dakika… En sonunda da babam hepimizi "Kapatın artık şu telefonu, Türk Telekom'u zengin ettiniz" diye azarlar. Annemin "Aaa, üstüme iyilik sağlık… O zaman, kendin ara, ne diyeceksen de. Ben mi açtım telefonu…" diyen sesi ile görüşme biter. Babam geçenlerde bana yine telefon açtırdı. Anneme "Söyle O’na, Osmanlı Gümülcine’den ricat ederken, dedesinin başına gelenleri yazsın" demiş. Cümle basit. O yüzden kolay anlaştık. Fakat anlayamadığım babamın benim yazdıklarıma ilgisi. Bundan birkaç yıl önce, doğum gününde, kendisini anlatan bir blog yazmıştım. Akşamına annem aradı, "Baban, okudum yazıyı,