Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

David Garrett ve Nane Şekeri Satmak Üzerine

Boyutları, konuya göre değişmekle birlikte, ben insanlar tarafından genellikle yanlış anlaşılırım. Eğer gündelik hayatın basit olayları ile uğraşıyorsak, az yanlış anlaşılma ihtimalim yüksektir. Ama olay reel politik, ekonomik veya insan ilişkilerinin cinsiyete dayanan dinamikleri ise, yanlış anlaşılma ihtimalim artar. En son David Garrett olayında yanlış anlaşıldım. Facebook’taki durum güncellemelerimi takip eden arkadaşlarım, her gün yeni bir David Garrett paylaşımı görünce, dediler ki; Sen bu adamla bozdun… Oysa olayın bununla hiç alakası yok. Konu tamamen nane şekeri satabilmek veya satamamakla ilgili… 5, 8, 12, 26   dakika kadar bir vaktiniz varsa anlatayım… Nereye vardığımızı doğru bir şekilde analiz edebilmek için, bizi o noktaya götüren yolu anlamak bir gerekliliktir. Benim David Garrett’la bozduğum yargısının temelinde yatan dinamik, David Garrett’in fiziksel özellikleridir. Bu özellikler, yüz kişiden en az ellisinin David Garrett’la bozmasını sağlayabileceğinden ‘Kişi ki

Birisine Geç Kalmak Üzerine

Ben küçükken bilim adamı olmak isterdim. Sonra her şeyin keşfedildiğini, bana keşfedecek bir şey kalmadığını düşündüğüm için vazgeçtim. O yıllarda, cilalı taş devrindeki mağaralar ile, kendi evimizi kıyaslıyordum. Olaya öyle bir açıdan bakınca, hele de beş yaşındaysan, keşfedilecek her şey keşfedilmiş  gibi görünüyor. Büyüdüğüm zaman da yazar olmak istedim. Ve şu anda, söylenecek ne kadar anlamlı söz varsa, hepsi daha önce söylenmiş, bana ne söyleyecek, ne de yazacak bir şey kalmamış gibi hissediyorum.     Kaderim, assolist altında sahneye çıkan uvertür şarkıcılara benziyor.. Tumturaklı laf etmeyi bir türlü beceremediğim için, ömrümün sonuna dek, alıntılara güzellemeler yazacağım anlaşılan. Bu akşamın hariçten gazel konusu da ‘birisine geç kalmak’… Benim değil, Yaşar Kemal’in lafı… Peki hiç düşündünüz mü, nedir acaba birisine geç kalmak… Grey’s Anatomy’nin geçtiğimiz sezonunda, dizinin senaristi Shonda Rhimes, en bi baş kahramanlardan Derek Shepherd’ı, trafik kazasında öldürd

Kuş ölür, sen uçuşu hatırla

İnsan eliyle yaratılmış hangi büyük eserin yaldızını kazısam, altından bir dram çıkıyor. Kendisi öldükten sonra uçuşu hatırlanan kuşun altından da, bir yaşındaki oğlunu, velayeti babaya verildiği için, bir daha görememiş bir anne çıktı. Asılınca güvenim adaletin koptu kopacak ipiyle Ve bütün kente Parıldayan ışıklarımın yüreğini parça parça edince onlar Koyu renk mendiliyle yasanın, bağladıklarında Aşkımın çocuksu gözlerini Ve isteğimin acili şakaklarından Fışkırdığında kan Yaşamım artık Hiçbir şey olmadığında, hiçbir şey olmadığında duvardaki saatin tiktaklarından başka Anladım birden yolum yok yolum yok yolum yok Çılgınca sevmekten başka Niyetim iyiydi aslında. Çay demini alan kadar, internetten birkaç şiirini bulup okuyacaktım Füruğ Ferruhzad’ın. Kafama sararsa da kitaplarını alacaktım. Çayın suyu kaynamaktan galiba bitti. Oysa ben hala ekrana bakıyorum. Füruğ’da gülümseyen fotoğraflarından bana bakıyor. Bir şey söyle bana Teninin tüm sevgisin

Gitmek isterse bırak gitsin, dönerse egosantriktir…

Bildiğiniz üzere, söylemin aslı ‘bırak gitsin. Dönerse senindir, dönmezse hiç senin olmamıştır’… Hatırlarsanız, vaktiyle üzerinde çeşitlemeler yapmayı pek sevmiştik; Bırak gitsin, dönerse senindir, dönmezse ebenindir, gibi… Sonra bunu bir adım daha ileri taşıdık; Bırak gitsin, dönerse senindir, dönmezse ebenindir, zıplıyorsa delidir, çömeldiyse elleme… Orijinalinin sahibi Halil Cibran. Dünyayı sallamış bir şair ve filozof… Hayat hakkında çok isabetli tespitleri var. Ama gitmek isteyeni değerlendirdiği bu önermesi maalesef yanlış. Ben de bu akşam, popülerliği sebebi ile insanları sürekli hatalı ve yıkıcı kararlara sevk eden bu düşüncenin doğrusunu açıklamak için buradayım. Acaba neresinden başlasam… En kolayı kendimden başlamak. Sonra çemberi genişletirim, bulgularımı evrenselleştiririm ve dilek ve temenniler bölümü ile de bitiririm. Şimdi efendim, benim kadın-erkek bağlamında en uzun süreli ilişkim maalesef eski kocam ile oldu. O yüzden kendimden örneklemelerimin birçoğun

Eş zamanlılık üzerine

Ben çocukken, alışveriş için Kızılay’a giderdik. Bilmeyenler için söyleyeyim; Kızılay, Ankara’nın Kadıköy’üdür. Bir sürü mağaza ve pasajla doludur. Annemle birlikte Tunalı Hilmi’den Sıhhiye’ye doğru uzanan geniş caddenin üzerinde gezinirken, vitrinlerin büyük camlarından, kaldırımda yürüyen insanların, bacaklarını aynı anda ileri atmalarını seyrederdim. Yandan bakınca, iki kişi sanki tek kişi gibi gelirdi bana. Hatta bazı çiftler kol kola girerdi. Bu manzarada bir birlik, anlaşma ve dayanıklılık görürdüm. Çok hoşuma giderdi. Bende kendi adımlarımı anneminkilere uydurup, annemle bir olmaya çalışırdım ama artık çocuk bacaklarımın kısalığından mı, yoksa bunu yaparken vitrin camlarında kendimizi görmek çabasından mı bilinmez, beceremezdim. Gel zaman git zaman, ben büyüdüm. Kardeşim de büyüdü. Annemle yakalayamadığımız uyumu kardeşimle yakaladık. O yıllarda eski mi eski bir Renault arabamız vardı. Arabayı kullanan ayağını debriyaja basınca, diğeri vitesi değiştirirdi. Veya sigara yakma