Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Mr Darcy ile Beraber Olma Muhtemalim Üzerine

Yazıya başlamadan önce kısa bir açıklama yapayım; Bridget Jones’un günlüğü diye bir film serisi var. Üçleme şeklinde çekilmiş. Bridget’i oynayan kadının adını bilmiyorum. Mr Darcy’i Colin Firth oynuyor, onu biliyorum. Ve son günlerde bu üç filmi döndürüp döndürüp seyrediyorum. Bu saplantılı aktivitenin başlamasına sebep olan şeyin, Colin Firth’ün 2016’da geldiği nokta olduğunu inkar edecek halim yok. Kendisinin bakışlarında, gülüşünde, sakin ve kararlı yürüyüşünde hayat bulan Mr Darcy’e hayranım. Eğer böyle bir adam gerçekten var olsaydı, onu isterdim. Ama yazının konusu bu değil. Mr Darcy gerçekten var olsa idi, beni mümkünü yok istemezdi. İşte yazının konusu bu… Filmi elli kere seyretmek sureti ile, Mr Darcy ile Bridget Jones beraberliğinin dinamiklerini inceleyerek, doğru dürüst bir adamın, benim gibi bir kadın ile neden beraber olmayacağının sebeplerine ulaşmış bulunmaktayım. Yalnız burada cevaplanması gereken iki önemli soru var; Birincisi, insanlar gülsün eğlensin d

Haksızlığa Uğramak Üzerine

Kırk altı yaşına geldiğimde, haksızlığa uğramanın çok kolay ve bir o kadar da önemsiz olduğunu anladım. Kolaydır; çünkü insanlar, daima kendi duyguları ile hareket ederler. Her insanda, etrafındaki olayları değerlendirerek, karar almasını sağlayan bir mekanizma vardır. Bir nevi bilgisayar programı… Bu program ‘eğer’ diye başlayan satırlarla doludur ve sizi hayatta tutmayı amaçlar. Eğer sana doğru koşan bir köpek varsa….  Cevap, kaç, taş at, ateş et, olabilir.  Mekanizma her zaman böyle işler. Dışarıdan gelen tüm etkiler ‘eğer’ süzgecinden geçmek zorunda olduğu için, insanlar size, kendileri için sonunun iyi olacağına inandıkları tepkileri verirler. Dolayısıyla, bir insanın, başka bir insanın içinde bulunduğu durumu tarafsızca değerlendirmesi, esasen mümkün değildir. Empati kabiliyetlerinin yüksek olduğunu iddia eden insanların, hissettiklerini iddia ettikleri duygular da, sizinkiler olmak yerine, davranışlarınızın, durumunuzun veya söylediğiniz bir sözün, onların ‘eğer’ cümleleri

Sondaj

Son günlerde uykusuzluk derdim iyice depreşti. Bazı haftalar neredeyse hiç uyuyamıyorum. Biraz stres, biraz bünyenin genetik arızası, günlerce gözümü kırpmadan oturtuyor beni… Annem, bebek olduğum zamanlarda bile beni uyutamadığı için, çocuk sahibi olmaktan nefret ettiğini anlatırdı. Dünyada kendine yer bulmaya çalışan bir gence verilebilecek ne güzel psikolojik girdiler… Sonra yetişkinlik dönemimde, bunları teker teker çıkarttırdım ben… Annemin ‘senin yüzünden çocuk sahibi olmaktan nefret ettim’ lafını üzerimden atana kadar psikiyatristime verdiğim para, 2000 doları geçmiştir. ‘Sen erkek olsaydın bir daha çocuk doğurmazdım’ın maliyeti ise, bana 2500, kardeşim Kerem’e 3000 dolardır. Konuya dönersek, uykusuzluk insanı fena etkiler. Beyin ‘rem’ uykusu dedikleri zıkkımı uyuyamadığı zaman, hayata farklı gözlerle bakmaya başlar. İnsanın motor becerilerinden başlayarak, sosyal becerilerine kadar her şeyi bozulur. Mutsuzluk ve depresyon artar. Benim gibi uykusuzluk konusunda antremanlı

Babamdan Yaşamayı Öğrenmiştim, Şimdi de Ölmeyi Öğreniyorum…

Babamın çocukluğunda, Samsun’da Çakal Ali denilen bir adam yaşarmış. Çakal Ali’nin işi kamyonculukmuş. Bir gün, Samsun Valisi’nin makam arabasının iki yanındaki küçük direklere takılmış Türk bayraklarını görmüş. Hemen arastaya koşmuş, kendi kamyonunun kasasının sağına ve soluna, yarım parmak su borusundan, birer metre uzunluğunda direkler kaynattırmış. Takmış bayrakları, fır fır ortalıkta dolanmaya başlamış. Çakal Ali, Vali’nin makam arabasına özenip, kamyonuna bayrak direği taktırdığında, takvimler 1950 senesini gösteriyormuş. O yıllarda, memlekette lastik kıtlığı varmış. Lastik o kadar zor bulunan, o kadar kıymetli bir nesneymiş ki, kamyonları, sadece lastiklerini sökmek için çalıyorlarmış. Bu yüzden muavinler, geceleri evlerinde sıcak yataklarında yatmaz, kamyonun içinde sabahlarlarmış. Fakat, alınan bütün önlemlere rağmen, Çakal Ali’nin kamyonu çalınmış. Birkaç gün sonra, bütün lastikleri sökülmüş kamyonu, ormanda, takozların üzerinde bulmuşlar. Çakal Ali  ‘geçmiş olsun’ diye

Ölüm gibi bir şey...

Ölümle tanıştığımda dört yaşındaydım. Bir gece, Gökdere sokaktaki bordo renkli apartmanımızın giriş katındaki daireden, yürekleri paralayan bir çığlık yükseldi. Ertesi gün, kapıcımız Cemal Efendi’den, iki numarada oturan Süheyla Hanımların yeni doğmuş bebeklerinin öldüğünü öğrendik. Anneme ‘Bebeği biz alabilir miyiz’ diye sordum. Niyetim onu da oyuncak bebeklerimin arasına katmaktı. Annem ‘Olmaz öyle şey’ dedi. Neden olmayacağını anlamadım. Bebek zaten ölmüştü. Bu yüzden kardeşimi kucağıma aldığımda uygulanan kısıtlamalara gerek kalmadan onunla oynayabilirdim. Bana göre, çok akıllıca bir çözümdü. Annemin son derece pragmatik bir öneriye, bu kadar sert bir şekilde karşı çıkması anlamsızdı ama neticede anne olan oydu, kuralları o koyuyordu, bu yüzden sesimi çıkaramadım. Sonra dedem öldü. Altı yaşındaydım. Komşumuzun bebeğinin öldüğü zaman ki kadar saf değildim artık. Babaannemlerin evinin üst katındaki koridorda ‘Dedem işte böyle öldü’ diyerek, dilini ağzının kenarından sarkıtarak

14 Şubat Kapuskası

Annemler bu hafta sonu bize geleceklerdi ama gelmediler. Öğleden sonra aradım. Aklım sıra ‘Neden gelmediniz, önümüzdeki hafta gelecek misiniz, gelecekseniz ne zaman geleceksiniz veya geçtiğimiz üç hafta sonu boyunca bize gelmekten son anda vazgeçmenizin arkasında ne gibi bir delilik var, teşhis konuldu mu, doktorlar olayı aydınlatabildi mi, diye sorucam. Girizgah niyetine 'Naber anne, nasılsınız' dedim… 'Hiç valla bizde sevgililer günü kutlamasından şimdi geldik' dedi. Bizim ailede özel gün kutlama geleneği yoktur. O yüzden merak ettim. 'Hayırdır, nereye gittiniz, ne yaptınız' diye sordum. Annem anlattı, bende size anlatayım… Sabah kahvaltıda babam ‘Seni nereye istersen götürücem, ne istersen yediricem, bütün vaktimi sana ayırıyorum’ demiş anneme… Annem ilkten sevgililer gününü hatırlayamadığı için, bu teklif pek bir garibine gitmiş. Sevgililer gününü hatırlayınca daha da garibine gitmiş. Kırk yedi senedir ilk defa böyle bir şey duyduğu için ‘Adama bir