Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mart, 2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

OHA Moment

Yıllarca yok öyle miydi, yok böyle miydi diyerek bir hayalin peşinden koşan insanın, bu hayalle ilgili abuk bir farkındalığa ulaşmasına, sevmediği, nefret ettiği, tüylerini diken diken eden bir sürü şeyin, bu hayalin orijinal parçaları olduğunu görmesine, deyim yerinde ise, eşşekten düşmüş karpuza dönmesine, halk arasında ‘Oha moment’ denir. Bu bir nevi aydınlanma halidir. Kişi aniden, saplantılı bir şekilde peşinden koştuğu hayalin, aslında, gerçekten hayal olduğunu anlar. Öyle bir şey yoktur, hiç var olmamıştır. Sadece kendisi, böyle bir varoluşun olduğuna dair derin bir zehaba kapılmıştır. Bir nevi ekstra büyük ölçekli göz yanılması olarak da nitelendirilebilecek bu olay esnasında, David Copperfield’in uçtuğuna inanan  bir salon dolusu insanın toplamından daha avanak bir hale düştüğünü kavramıştır. Oha moment dilimize İngilizce’den geçmiş bir kelimedir. Arka beynin omurilik sapına yakın  bölgesindeki lingum merkezinde, ana dili Türkçe olarak registere edilmiş insanlar, böyle b

Yazmiyim diyorum, dayanamıyorum No:2

Yer:  Mar Mimarlık Ofisi, toplantı odası. Oynayanlar: GK-Gülfem Karaer GG-Gaye Gökalp Akçin Kahramanlarımız ofisin toplantı odasında mesai bitimi yorgunluk atmakta ve kahve-sigara keyfi yapmaktadırlar. Daha doğrusu Gaye kahve-sigara keyfi yapmakta, sadece kahve içen Gülfem ise dumanaltı olmaktadır. GK-Baksana, Yaşar gitar dersi veriyomuş. GG-Nerden çıktı ki şimdi bu. GK-Valla ne biliyim, mesaj yazmış, e-mail adresini de koymuş. GG-Oha… Sana mesaj yazıp, mesaja da e-mail adresini mi koymuş. Ne demiş peki, kedileriyle mi tanıştıracakmış… Bu gece Yeşar’a mı gitceksin yoksa… GK-Yok deve… ne alakası var kızım. Adam kendi sayfasına gitar dersi verdiğini yazmış, altına da e-mail adresini koymuş. GG-Bana bak, yazılsana derse… GK-Haaa, oldu. Bi elime gitar alıp, Yeşar’a derse gitmediğim kalmıştı. GG-O zaman sende gitar dersi alma, piyano dersi al. GK-Ruh hastası… GG-Gerizekalı… GK-Yazarım bak. GG-Yazarsan yaz…

Yazmiyim diyorum, dayanamıyorum No:1

Yer:  Mar Mimarlık Ofisi, toplantı odası. Oynayanlar: GK-Gülfem Karaer GG-Gaye Gökalp Akçin OBEB-Osman Bedrüddin Elliiki Bey (Bundan böyle kısaca OE olarak anılacaktır.) Kahramanlarımız ofisin toplantı odasında öğle yemeği sonrasında kahve ve sigara keyfi yapmaktadırlar. Daha doğrusu Gaye ve Osman kahve ve sigara keyfi yapmakta, sadece kahve içen Gülfem ise dumanaltı olmaktadır. GK- (Heyecanlı bir ses tonu ile) Dün gece Üzüm ve diğer şeyleri okudum. Şimdi Ryuk battaniyenin üzerine oturmuş, Üzüm’de Ryuk’un önüne geçmiş ama sanki Ryuk’u korur gibi duruyor. Gözleri de böyle kocaman açılmış…. (Bunları söylerken, elleri ile de anlatıklarını destekleyen hareketler yapar) OE-Adamın kedisi mi var? GK-Kedisi değil, kedileri var. İki tane. OE-Nerden biliyosun? GG-Akşamları işten çıkınca, kalmaya Yeşar’a gidiyor ya, ordan biliyordur… OE-Dalga geçmeyin bi dakka… Kedilerin gerçek olduğunu nerden biliyosunuz.. GK-Nasıl nerden biliyoruz ya, resmi var kedi

Bizim Ofis'in Halleri

Ofiste çok acaip şeyler oluyor bugünlerde… Toplantıydı, telefondu, mail’di derken, bünyeler bu yüke dayanmadı, sonunda hepimizin şirazesi kaydı. Şiraze kayması kötü bir şey… Çünkü insanın hayata dair beklentilerini değiştiriyor. Gerçekleşmesi mümkün olmayan durumları sanki elini uzatsa, tutabilecekmiş gibi hissetmesine sebep oluyor. Misal, Osman’ı ele alalım… Geçen gün, Küçükbakkalköy yöresinde başlaması gereken ve fakat bir türlü başlayamayan bir iş için neyi beklediğimizi sordum. ‘Senin ikâmetgah belgeni bekliyoruz’ dedi… Bakın işte, gördünüz. Geldiğimiz nokta Osman’da, ‘sabırlı olur ve yeteri kadar beklerse, ikâmetgah belgesi’nin, kendi kendine geleceği yönünde bir algı oluşturmuş… Valla içim parçalandı. Bir an anlatsam mı acaba, diye düşünmedim de değil. Sonra vazgeçtim. Biraz hava alayım, diyerek ofisten çıktım, muhtara gittim, istediği şeyleri alıp getirdim, gizlice masasına bıraktım. Neticede yirmi senelik ortağım. Bir acı kahvenin kırk yıl hatırı var.