Dün sabah çocuklarımı aldım, arabaya bindik, pasaport şubenin yoluna revan olduk. Randevumuz 02.01.2012 saat 9:30’da... Vakit var, pastaneden poğaça aldık, tam bağdat caddesine çıkıcaz.. Güm... Biri geldi, arkadan vurdu... Daha doğrusu olay şöyle oldu: Yolun kenarına park etmiş bir araba aniden hareket etti. Benim önümdeki adam, o arabaya vurmamak için durdu. Bende önümdeki arabaya vurmamak için durdum. Ama arkamdaki araba bana vurmamak için duramadı. Dolayısı ile benim tamponu tutan yerlerinden kopartmak sureti ile arabamın arkasını dağıttı...
Bir hışım arabadan indim. Bana vuran arabanın şöförü demez mi ‘dikkatiniz dağınık, bakın elinizde poğaça var’... gören de bira şişesi ile çevirmeye girdim sanacak... Sizin elinizde poğaça yoktu da ne oldu, dedim... Hem ben çarpmadım ki, siz çarptınız... Ama, dedi adamcağız, sizin arabanız frene basınca durur, benim arabam durmaz... o yüzden çarptım...
Ben bu noktadan sonra kendisine son derece hak verdim. Frene basınca duran arabamdan dolayı suçlu olduğumu anladım. Sesimi kestim. Birbirimize telefon numaralarımızı verdik, cep telefonlarımız ile kazanın resimlerini çektik, tutanak işlerini benim ofisimde halletmek üzere randevulaşarak, yolu açmak adına arabalarımıza bindik, gittik.
Daha doğrusu adamcağız işine gitti, biz pasaport idaresine geldik.
Görevli memur kapıdan girer girmez ‘getirin bakıyım, evrağınızı... muhtemelen harcı yanlış yatırdınız’ dedi. Nasıl yanlış yatırdım? Ben bankaya gittim, vezne ne dedi ise, onu yatırdım, neden yanlış olsun ki, dedim. Meğer harçlar yılbaşında zamlanmış. Ben harcımı 26.12.2012’de yatırdığım ve randevumu da o tarihte aldığım için, değişen harç ücretlerinin gerisinde kalmışım. Şimdi gidip farkı vergi dairesine ödemem gerekiyormuş. Ne kadar fark yatırıcam, dedim. 10 yıllık pasaport için 50 lira, cüzdan bedeli içinde 8 lira fark vereceksiniz, dedi. Deniz Ece ‘sana 9 lira verelim, bizi oralara gönderme’ dediyse de polis aldırış etmedi. Peki, dedim çocukları bir daha getirmesem olmaz mı? nasılsa şimdi gördünüz. Onlarla ilgili bir işlem varsa şimdi yapsanız? Küçük hasta, büyük okula gidecek... Hayır efendim, olmaz dediler. Kanun gereği çocuklar pasaport başvurusu sırasında hazır bulunacaklar.
Çocuklarla beraber, Bostancı rıhtım vergi dairesine geldim. Dairenin içi, elinde daha önceden yatırdığı harç makbuzları ile veznenin önünde kuyruk olmuş, söven, sayan insanlarla dolu... Herkes benim gibi isyan ediyor. Neden harç yatırdığımız tarih başvuru tarihi kabul edilmiyor, neden yeni yıldan sonraya randevu verilen insanlardan harç zamlı tahsil edilmiyor v.s. v.s.... sorular çok.. sorular çok da, sistem yok. Neden? Çünkü Ankara’daki memurlar, server’ları ancak yüklüyorlar. Kardeşim biz harçları zamlandırdık, milletin daha önce ödediği makbuzlar zaten elinde kaldı, bari bunu Pazartesi sabahından evvel yükleyelim de, fark ödemeye gelenler beklemesin, gibi bir düşünce yapısı henüz gelişmediğinden, sabah 9:00’da gelip, eline çay bardağını alan memurun vazifesinin bitmesi, öğleyi buluyor.
Ben bu arada Bostancı rıhtım, Erenköy, Bostancı rıhtım ve en son Altıyol vergi daireleri arasında mekik dokuyorum.
Harç farkını yatırmayı başardığımızda saat 14:30... tekrar pasaport dairesine gidiyoruz. Deniz Ece’de ateş kırk dereceye varmış. Çocuk fırından yeni çıkmış ekmek somunu gibi kıpkırmızı duruyor. İçeri girdiğimizde de bir sandalyeye ilişip, hemen uyumaya başlıyor. Uyumak mı, kendinden geçmek mi, artık orasını allah biliyor ya neyse...
Görevli polis memuru evrakımızı alıyor. Bir kağıtlara bir bana bakıyor; ‘çocuklara en fazla 5 yıllık pasaport verebiliyoruz. 18 yaşından küçükler çünkü, diyor... Peki o zaman harcı neden 10 senelik alıyorsunuz, diyorum. Cevap yok... Peki beni neden vergi dairesine sürdünüz? Neticede ben 10 senelik harç yatırmıştım. Fark ödemeden bile zaten 5 senelik harçtan daha fazlasını ödemiştim. Neden benden tekrar fark aldınız? Cevap: bizim elimizden gelen birşey yok, kanun böyle...
Bu noktada hafif hafif delirmeye başlıyorum. Kendimce sebeplerimi yemeye başladığımın farkındayım. Ama ne çare ki ‘boşver yahu, böyle gelmiş, böyle gider, demeyi bu sefer başaramıyorum. ‘Kardeşim ben bankaya gittim, kimliklerimizi verdim. Çocukların TC kimlik numaralarını girince yaşları çıkmıyor mu? Neden makbuzu keserken, bunu söylemediniz? Hadi o zaman söylemediniz, bu sabah ‘siz zaten fazla harç yatırmışsınız, gelin hiç değilse çocukların işlemini yapalım’ neden demediniz’... Cevap aynı, elimizden gelen birşey yok, kanun böyle...
O sırada benim işlemlerim bitiyor, Defne’nin ki bitiyor. Defne’ye bir imza attırdılar. Derken Deniz’in işlemi de bitiyor. Deniz sandalyede oturur vaziyette ateşten baygın uyuyorken, işlemler bitiyor. Annesi sıfatı ile herşeyi benim imzalamam yetiyor. Polis diyorki; pasaportlarınız beş iş günü içerisinde adresinize gelecek...
Kulaklarımın uğuldamaya başladığını hissediyorum. Senin çocuğun yok, di mi... Cevap; yok... Ulan çocuğun yoksa, allah’ın da mı yok? Vicdanın da mı yok? Dönüp bir kere bakmadın bile... yoldan bir çocuk getirsem, haberin olmayacak. Madem bakmayacaktın, neden çocuğu tekrar istedin... Cevap; sus, yoksa tutuklarım seni... Tutukla ulan, tutukla... tutuklamazsan zaten adam değilsin... Polis bana dönüp soruyor, tutuklarsam ne diyeceksin? Sen ‘neden tutukladın’ diye sorarlarsa ne diyeceksin? Kadına 10 senelik harç farkını ödetmek için İstanbul’un yarısını dolandırdık sonra 5 senelik pasaport verdik. Bu arada çocuğunu da hiç gereği yokken hasta hasta buralara sürüklettik. Çocuk ateşten bayılınca, kadın delirdi, bende mecburen tutukladım mı, diyeceksin?
Böyle bir yürek sıkıntısı, böyle bir hiçe sayılma ben daha önce görmedim. Kendimi ne kadar kötü hissettiğimi anlatamam. Pasaporttan çıktım, ofise geldim. İstanbul emniyet müdürlüğü’nün web sayfasına bağlandım. Aklım sıra şikayet dilekçesi yazıp göndericem. Ama web sitesinde öyle bir bölüm bulamadım. Şikayet bölümünde sıradan vatandaşları ihbar ve şikayet edebileceğiniz pek çok seçenek var. Ama polisi şikayet edebileceğiniz seçenek yok... Onlar’ın aslında hiç hata yapmadığını, bunu görünce anladım. Bir de ana sayfada kucağında çocuk taşıyan bir polis memuru resmi gördüm ki; başıma gelenlerden sonra benim için daha da büyük anlamlar ifade etti.
Akşam eve dönerken, marketten pişmiş bir tavuk aldık. Deniz’e çorba yaptık. Defne ile ben bu pişmiş tavuğu yedik, garibanın servis tabağındaki haline bakıp, başımıza gelenlere yine de şükrettik. Bir de dün gece yatmadan evvel, salon kapısının pervazına para sıkıştırdık. Sefer ayı’nda böyle yapılırmış. Bu ay bitince, parayı sadaka niyeti ile bir fakire vericez...
Dün gece uyumadan evvel bildiğim bütün duaları okudum. Etkisini göstermiş olmalı ki; sabah 4:00’de gayet dinç bir şekilde uyandım. Şimdi gidip arabamı servise bırakıcam, sonra işimin gücümün başına dönücem.. Bu günü de hiç olmamış sayıcam...
Ne diyelim, allah beterinden saklasın. 2012 ışık yılının ışıkları gözümüze girmeden, hayırlısı ile bitirip 2013’e geçmeyi nasip etsin...
Hepinize iyi bir sene diliyorum. Kendinize dikkat ettin. Ve siz siz olun, araba kullanırken sakın poğaça yemeyin... Sonra başınıza gelmedik kalmıyor...
Hoşçakalın...
Yorumlar
Yorum Gönder