Bavul bandında dönmek sureti ile
üçüncü kez önümden geçen Case Logic marka bilgisayar çantasına umutsuzca
baktım. Bu çantanın aynısından bende de var. Ama Samsonite marka ve bunun
önündeki gri bant, benim çantamda yok.
Biraz daha beklemeye karar
verdim. Aynı uçakla seyahat eden insanların çantalarının birbirine benzemesi ne
büyük talihsizlik. Çantalar o kadar aynı gibi duruyor ki, bunun sahibi
muhtemelen benim samsonite’ı aldı gitti... Bagajların banta ilk düştükleri
noktada olmamanın cezası... Kenarda durur beklersen böyle olur. Keşke bende insanlara dirsek atıp, stratejik bir noktaya geçseydim.
Çanta kaybolursa içindeki
bilgisayar adaptörüne yazık olacak. Eve gidip birşeyler yazarım, diyordum. Eğer
adaptör olmazsa, bilgisayarımı açamam. Çantayı bagaja vermeden önceki son anda,
bir gayretle ön gözün fermuarını açıp, bilgisayarı yanıma almıştım. Ya çantanın
içinde bıraksaydım. O’da kaybolacaktı. Az önce bilgisayrımdan bahsederken O harfini
büyük yazdığımı, eki üstten virgül ile ayırdığımı farkettim. Demek ki, kendisi
benim için adeta bir kişiliğe bürünmüş. Bir kişilik haline geldiğini bilmemesi
ne acı... Gerçi hard disk kapasitesi kullandığımız programlara yetmeyince
hayatımdan ayrılacak olan bir kişilik. Ama olsun, neticede kişilik
kişiliktir... öyle veya böyle...
Birden aklıma çantanın ikinci
gözündeki çamaşırlarım geliyor. Bir elbise, bir pantalon, gecelik, şal ve yedek
tişörtüm var. Ah, bir de sabah değiştirdiğim donum çantada... Yabancı bir
insanın bana ait çantayı açıp, içinden çıkan donumu inceleme ihtimali kendimi
kötü hissettiriyor. Allah’tan don temiz. Hergün çamaşır değiştirmenin faydaları...
Çok şükür...
Case Logic marka gri bantlı çanta
önümden dördüncü kez geçerken birden aklıma, benim çantamı alan adamın halen
havaalanında olabileceği düşüncesi geliyor. Bu çantayı alıp, bagaj etiketinden sahibinin ismini öğrenirsem,
havayolu şirketi aracılığı ile kendisine ulaşabilirim. Böylece açılıp içi
didiklenmeden ve çamaşırlarım yabancı gözlerin önüne serilmeden çantamı geri alabilirim,
bendekini de sahibine veririm. Elimi
uzatıp Case Logic’i banttan alırken, kendi kendime fevkalede mahcubum... Gerçi bantın etrafında
pek insan kalmadı ama, ben çantayı aldığım anda körün taşı gibi sahibi gelse,
sizin olmayan bir çantayı neden alıyorsunuz, dese ne cevap veririm. Hırsız gibi
görünürüm. Peki, desem ki, benim de buna benzeyen bir çantam var ama markası Samsonite ve ön kapağındaki gri bant benimkinde yok. O yüzden, karıştırmışım.
Adam bana inanır mı? İnanmazsa, kendi çantam gelince, götürür gösteririm.
Çantanın sapına yapıştırılmış
etiketi okumak için çeviriyorum; Türkoğlu A. Söz konusu Türkoğlu A., benim
tanıdığım A. Türkoğlu olabilir mi? Ki ben kendisini az evvel ‘sen beni bekleme,
bagajın yok, bir şeyin yok, diyerek evine gönderdim. Aslında benimde bagajım
yoktu. Çünkü seyahat ederken yanımda az eşya götürmeyi marifet sayan çarpık bir
dünya görüşüm var. Yaklaşımım el kremi yüzünden cozladı. Garson boy el kremimi,
sıvı kısıtlaması bahanesi ile çöpe atmasınlar diye, bagaj alıp verme zahmetine
girmeye razı oldum. Her işimi yalnız görmeyi marifet saydığım için de,
küçüklüğü sebebi ile belki de taşıma arabasını çeviren parmaklıkların arasından
düşerek Bodrum Havaalanı’nın ücra bir köşesine savrulan çantamı tek başıma
beklemekteyim. Neden ‘olur mu canım, gecenin bir nısfı... beraber bekleriz
işte...’ teklifine ‘ben kaç kere bu saatlerde, dünyanın nerelerinde ne bagajlar
bekledim, sen merak etme’ şeklinde karşılık verdim ki...
Çantanın sapındaki etikette
Türkoğlu A. yazması ile aniden ufukta beliren çantanın benim olma ihtimali
karşısında, etikette neden Karaer G. yazmadığını merak etmeye başladım. Havayolları'nın
birlikte seyahat eden insanların bagajlarını tek bir kişi üzerine yazmak
adetlerini esefle kınıyorum. Onların yüzünden,
ağzına kadar dolu uçakta sadece on kişinin bavulu varmış gibi görünüyor. Bu on
kişide artık ne tarz bir manyaksa, her birinde yirmi tane çanta var...
Ayaklarımdan yükselen sızı ile
kendime geldim. Ayaklarım, düşüncelerimin bir an evvel sadede gelmesini
istiyor. Dakikalardır bu bantın kenarında dikilmekten bitab düşmüş durumda...
Çantanın kimin olduğu sorunsalı ile ilgilenmiyor. Yabancı bir adamın donumu
görecek olması da zerre kadar umurunda değil. Bir an evvel terminalden çıkmak, iki
gün önce sabaha karşı, bir elektrik direğinin aydınlığına park ettiği arabasını
bulmak, arabanın tanıdık koltuğuna kıçını koyup gaza basmak sureti ile eve
gitmek istiyor.
Ayaklarımın dürtmesi ile, beynimin
sol lobu, artık bantta dönmek yerine ayağımın dibinde sakince duran çantanın
fermuarını açmam için sağ elime komut yolluyor. Gel lakin beynimin sağ lobu
çantanın kendisene ait olmadığından son derece emin... Üzerinde bir ‘açsam ne,
açmasam ne, birincisi marka, ikincisi renk tutmuyor’ havası var.. Sağ el, sol
lobun komutuna uyarak fermuarı çekiyor. Bir çift gözün gördüğü beyaz üzerine
minik pembe çiçekli gecelik kumaşı, hafızada kayıtlı olan çiçekli gecelik kumaşı
ile eşleşiyor. Sağ el, emin olmak isteyen sol lobun ikinci emrine uyarak,
geceliği çekip, altındaki pantolonu da gözlerin görebileceği açıya sokuyor. Bej
pantalon kumaşı da, hafızaki bej pantalon kumaşı ile eşleşti... Sol beyin, sağ
beyine nanik yapıyor... Aralarında cim,
cim, cim, dal, dal, dal... cimdal, cimdal, dal... sağ beyin, sağ beyin, al, al,
al... şeklinde bir atışma cereyan edyor. Sağ beyin tam sol beyine felsefi bir
karşılık çakacakken, ayaklar ‘hadi abicim, hadi abicim, daha eve gidicez, banyo
yapıcaz, yarın iş var, diye araya giriyorlar.... El, ayaklardan gelen bu çağrıya uyarak, az önce
banttan aldığı çantanın sapına yapışıyor ve hep birlikte çıkış kapısına doğru
yürüyorlar...
Bir bodrum seyahati daha,
kahramanımızın nihai hayat hedefi olarak belirlediği ‘simple is the best’ mantrasını
uygulamak için yerleşeceği yerin Bodrum olduğuna iman tazelemesi ve 2007
yılından beri defalarca kullandığı ve hatta bavul taşıyıcıları tarafından atıla
tutula neredeyse parça pinçik olan çantasının aslında Samsonite değil, Case Logic ve simsiyah değil, önden gri bantlı olduğunu öğrenmesi ile bitiyor.
The end... Mutlu son... Ve
yazıklar olsun bana...
Yorumlar
Yorum Gönder