Türkünün devamında gelin kız annesine ‘bu gece misafirem, koynunda yatır aney...’ der... Toplumun anaları ağlatmak üzerine kurulu formatı, kınada da geçerlidir. Kızının böyle türkü söylediğini duyan anne, ağlamaz da ne yapar...
19 Eylül günü akşamında benim evimde kına gecesi var. Amma velâkin evlenen ben değilim. Benim görevim gönüllü olarak kamuoyu oluşturmaktı... Statüs’de bunları yazmamın ardından, asıl gelin hanımın bir anda ortaya çıkıp, süprizzzzz, demesi gerekiyordu. Ama kendisi hazırlıklara daldı, bu kısmı unuttu. Bende linç edilmeden, bir yazı ile konuyu toparlayım dedim.
Olay kısaca şöyle; alıştığımız üzere, ben her etkinliğin ev sahibi olduğumdan, kınada da bunu bozmadık. Düğün sahipleri de sağolsunlar kırmadılar, kınayı benim evimde yapmayı kabul ettiler. Cumartesi Kapalıçarşı’ya gidicez, alışveriş yapıcaz. Bu sefer kırk yaşımızın olgunluğu ile dört başı mamur bir tören olsun istedik. Gelebilenleri bekliyoruz. Malum benim Harry Potter’daki Mrs. Weasley’in evine benzeyen bir evim var. Dışarıdan sadece üç oda bir salon görünüyor, ancak ne kadar insan gelirse, o kadar insanı alabiliyor. Daha önce çok zor şartlarda test etmiştik kendisini... Yatarak onbeş, ayakta kırkbeş kişiye kadar genleşebildiğini gördük. Dilerim bu seferde neşeli bir kalabalık olur, arkadaşımız bekarlığa mutlulukla veda eder...
Bugün face’de statüs’e ‘kına gecesi’ yazar yazmaz, ortalık tam anlamıyla karıştı. Tamam, kabul ediyorum, bu ilgi son derece hoşuma gidiyor. Sayenizde medya maymunu’na döndüm bende... Bloglarıma, statüs’lerime o kadar alâka gösterdiniz ki, adeta bunun bağımlısı oldum. Zeki Müren derdi ya ‘alkışlarla yaşıyorum’ diye.. bende sizin yorumlarınızla yaşıyorum anlaşılan... Bugün bu trafik, beni zevkten çıldırtacak boyutlara ulaştı. O kadar ki; sonunda telefonumun pili bitti... Meğer beni evliliğe layık gören ne kadar çok arkadaşım varmış. Sağ olun, var olun. Gerçi geçtiğimiz yaz, bunu teklif bazında ele alanlarda olmadı değil... Hepsine maddi, manevi tüm çabalarından ötürü minnettarım. Bana sorsalardı, dünyada evlenme teklif edilecek en son kadın benim, derdim. Sonuç olarak kırkını geçmiş, iki çocuklu, biraz fazla balık etinde, ufacık, tefecik bir kadınım... bu kadar genç ve güzel hatun dururken, bir ben mi kaldım...
Evlenmek, bir insana teklif edilebilecek en ciddi şey sanırım... Düşünsenize ‘seninle evlenmek istiyorum’ demek, her sabah kalktığımda o meymenetsiz suratını görmeye, geceleri horlamanı dinlemeye, tuvalette çıkardığın sesleri duymaya razıyım demek... Bunlar olacak ve ben bunlara rağmen seni sevmeye ve arzulamaya devam edicem demek... Artık nasıl olacaksa... Oy anam, oy... Vallaha yazarken bile tüylerim diken diken oldu...
Muhakkak hepimizin başından en az bir kere geçmiştir. Bizim yaşımıza gelmiş, minimum beş sene evli olupta, yatakta karısını veya kocasını beklerken, onun tuvalette burnunu temizlediğini veya başka şeyler yaptığını anlatan sesleri duymayanınız var mıdır? Peki sonra o adam veya kadın yanımıza geldiğinde nasıl olupta büyük bir heyecanla boynuna sarıldığımızı bu güne dek çözebilen olmuş mudur?
Benimle bir ömür veya uzunca bir süre diyelim, ömür demeyelim, çünkü öylesi teoride olsa da, pratikte pek kalmadı artık, horlama sesleri içinde dahi sürebilecek bir beraberlik yaşamak isteyen centilmenlere minnettarım. Ancak kendimi böyle bir düzen içinde konumlandıramıyorum... bundan kelli, kimsenin horlamasını da, diş gıcırdatmasını da, osurmasını da çekemem, diye değil ama... yıllar bende erkeklerin sevgisinin karşılıksız olmadığına dair bir kanı yarattı da, ondan... erkek sevgisi, ister birlikte olduğu kadına, ister çocuğuna, ister anasına, babasına dönük olsun, daima koşullar içeriyor. Erkek sevgiyi, şefkati, anlayışı, istediği duygusal ve fiziksel şartların kendisine sağlanması için bir ‘free pass’ olarak görüyor. Sevgi gönlünden sebepsiz, çağıldayıp gelmiyor... Birlikte olduklarının kendisine bir katkı yapmasını, kendi adına bir katma değer yaratmasını bekliyor. O yüzden güzel kadın istiyor, zeki çocuk seviyor... bir nevi iyi bir araba, marka bir saat veya son model bilgisayarı, cep telefonunu sevdiği gibi.... ha diyebilirsiniz ki, söylediklerin doğru ise, bu adamlar senin gibi bir dombalak da ne buldular da evlenme teklif ettiler... Vallahi onu bende bilmiyorum. Güzellik desen yok, para desen yok, boy yok, pos yok... o yüzden böyle bir teklif geldiğinde fena halde kıllanıyorum, olay yerinden derhal kaçarak uzaklaşıyorum...
Yazıyı daha fazla sündürmeyim. Diyeceğimiz herşeyi dediğimize, sokacağımız tüm lafları soktuğumuza göre, dilekler ve temenniler bölümüne geçeyim... Öncelikle kına gecesini düzenlediğimiz arkadaşımıza sonsuz mutluluklar diliyorum. Kendisi bunu ziyadesi ile hak etti. İkinci olarak, bizim gibi başından daha önce evlilik geçmiş, çoluklu çocuklu, orta yaşlı, hafif şişman kadınlara evlenme teklif edecek kadar cesur yürek olan erkeklere bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Ben kendilerinden her daim ‘ulan herif hem zengin, hem yakışıklı... kimi istese alır, seri katil mi acaba’ şeklinde şüphe ediyor olsam da, çabalarının bize son derece iyi geldiği, geçmişte aşk kılıcı ile deşilmiş yüreklerimizi iyileştirdiği kesin... Ayrıca birgün kendilerinden şüphelenmekten vazgeçtiğim bir vakit olursa, birkaçının o sırada yakınımda olması, hepimiz için son derece isabetli olabilir...
Üçüncü olarak, aşk gerçekten herşeye kadirdir... Gerçi evlenecek olan arkadaşımız çok güzel bir kadın olduğundan, damat bey’den fazla şüphelenmemize gerek olmasa da, yine de insanı evlilik denilen cendereye ancak aşk sokmaktadır... bu yüzden katiyetle uzak durulması gerekir...
Sonuçta; onlar erdi muradına, biz çıkalım kerevetine... Yine gökten üç elma düştü... biri geline, biri bana, biri size...
Yorumlar
Yorum Gönder