Ana içeriğe atla

Sabah Körü Hayat Muhasebesi




Bazı sabahlar, hayatım film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyor. Geçerken de bazı şeyler içime dert oluyor. Bu sabah da boyumun kısalığı içime dert oldu...

‘Ah Allah’ım ben neden bu kadar güdük bir insanım acaba’ diyerek hem içimi çekip, hem arabamı sürmeye çalışırken, birde radyoda ‘hasretinden yandı gönlüm’ çalmaya başlamasın mı? Ben bi duygusallaştım, bi duygusallaştım... Utanmasam ağlıycam. 'Arabamı sürmeye çalışırken' dedim bu arada, bilmem dikkat ettiniz mi? Sürücü koltuğuna oturduğum zaman, koltuğun en yüksek ayarında dahi, boyum arabanın burnunu, burnunu geç, armasını dahi göremeyecek kadar kısa olduğundan, bu konu her daim ultra bir "Challenge" olmuştur benim için... Hatta bir keresinde, sürdüğüm arabayı arsanın alt kotundan görüp "Freni boşaldı, üstümüze geliyor" diye kaçışanlar da olmuştu yani... Şimdi olmadı dersem, yalan söylemiş olurum.

Bu sabahta işte böyle, arabanın koltuğuna gömülmüş, yan camdan sadece gözlerim görünür halde ofise giderken, geri zekalı radyo programcısı çok lazımmış gibi "Hasretinden yandı gönlüm"ü çalmaya başlayınca, aklıma 14 Şubat geldi. Dertlendim ya bi kere... Olayı iyice kanırtıp bokunu çıkarmam lazım. O yüzden Gaye ile ofiste yaptığımız konuşmayı hatırladım. Toplantı masasında karşılıklı oturmuş çalışıyorduk. Ben dedim ki; Şimdi telefon çalsa, 14 Şubat diye aradım dese... Konuşmanın tam metni şöyle;

-Gaye, şimdi telefon çalsa... 14 Şubat diye aradım, dese...
-Kim 14 Şubat diye aradım, dese...
-Benim büyük aşkım mesela.
-Arabandan telefon mu bekliyorsun... Bi telefon kartı alıp, torpidoya koy o zaman. 
-O değil be... Gerçek bir aşktan bahsediyorum ben.
-Madde’den, mana’ya geçiş, diyosun... İlginç... Diyelim ki aradı... Konuşmaya nasıl gireceksin? "Buyrun, Gülfem Karaer.  Nasıl yardımcı olabilirim?"
-Call center’mıyım kızım ben? Niye öyle diyim adama...
-İyi de sen iş konuşması dışında bi konuşma formatı bilmezsin ki...

Konuşmanın burasında üç saniyelik derin bir düşünceye dalıyorum.

-Gördün mü, diyor Gaye... bilmediğini kabul et. Arasa, nasılsa berbat edeceksin. Bırak aramasın. Hiç değilse içinde bir umut kalsın...

Öğleden sonra, arabamdan telefon gelmiyor ama üreticisinden sevgililer günümü kutlayan sanal bir tebrik kartı geliyor.. Karta arabanın armasını tutan bir el resmi koymuşlar.  Altına da "Hayatınızın aşkından, hayatınıza anlam katan dokunuşlar" yazmışlar...  Eşşoğlu eşşeğin reklamcıları işte...

Ben bunları düşünürken yol bitti, ofisin otoparkına girdim, park ettim. Bagajdan el çantamı ve bilgisayar çantamı alıp ofise çıktım. Bu arada bagaj kapalıyken, bitiş hizası omzuma geliyor. Kapak açılınca, boyumu geçiyor. O yüzden açık kapağı kapatmak için ayak parmaklarımın üzerinde hafifçe yükselip, uzanmam gerekiyor. Olsun, ne yapalım... Allah’ın takdiri...

Merdivenleri çıkarken, dilimde aynı şarkı...
"Yokluğundan öldü gönlüm..."

Olsun, bu da Allah’ın takdiri....


Yorumlar

  1. Şu an kızlarınla yan yana durduğunda emsal arkadaşları gibi duruyorsun.. .Hepimiz kısayız. Türk kadınıyız çünkü. Anormal olan gaye...:)) yazan 1.60 lık Dilek Kartal

    YanıtlaSil
  2. Sende bu zeka ve güzellik olduktan sonra yemişim boyunu. Uzun olsaydın herhangi bi erkeğin senden kısa olması derdin olurdu, bende olduğu gibi :(

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Düğün Gecesi Hikayesi

Bugünün benim eski evlenme yıldönümüm olduğunu, sabah evraka tarih atmasam, hayatta hatırlamazdım. Tarihi yazınca kafama dank etti. 14/07/1995...  Demek ki, boşanmasaydık, bir yastıkta ondokuz'uncu seneyi bitirmiş, yirmi'nciye girmiş olacaktık. Hatırladığım kadarı ile düğünümüz güzel bir düğündü. Eski kocamın ailesinin beni istememesinin yarattığı gerilime rağmen güzeldi. Kayınvalide, bir ara düğüne sırtını dönüp oturmuştu. Artık ağlıyor muydu, ne yapıyordu bilmiyorum. Ben de akıllı, yanına gidip ‘lütfen böyle ayrı oturmayın, bu sizin oğlunuzun düğünü, kalkın aramıza katılın’ falan demiştim. Hey gidi gençlik işte...  Ben gidip kendisini düğüne katılmaya razı etmeye çalıştım da, bir şey mi değişti... Diyeceksiniz ki, nerden bildin. Şöyle ki; düğün bitip, biz Swiss Otel’in 1407 numaralı balayı odasına geldikten bir müddet sonra, odamızın telefonu çaldı. Balayı odasının telefonunun, yeni evlilerin baş başa geçirecekleri ilk gecede çalmasından daha beklenmedik bir şey

Bir Fener Hikayesi

Yılbaşı günü, aldım kızları, Kadıköy’e gittim. Osmanağa’da hep birlikte fener aradık. Fener dediğim, Çinliler’in içinde mum gibi bi şey yakıp havalandırdıkları kese kağıdından az büyük şeyler... Postanenin arkasında kırtasiye, oyuncak mağazası ve ‘ne alırsan bir lira’ konseptini bünyesinde itina ile birleştirmiş bir dükkanda aradığımızı bulduk. Ben uzun uzun tarif ettikten sonra, tezgahtar çocuk, ‘haaaa abla, dilek feneri istiyosunuz siz’ diyerek, bizi dükkanın yan tarafında bir rafın önüne götürdü. Meğer bu fenerler dilek için uçurulurmuş. Önce dileğini dileyeceksin, sonra feneri uçuracak sıcak havayı sağlayacak minik yakıtı ateşleyeceksin.  Bu durumda fener uçarsa dileğinin kabul olacağını, uçmazsa, başka bahara kalacağını var sayabiliriz. Fenerlerin değişik renkleri var. Defne kırmızıyı beğendi. Deniz her zaman olduğu gibi mavi istedi. Bende kendim için kırmızı bir fenere aldım. Feng Shui’ye göre kırmızı, evreni hareketi geçirip, dileklerin kabul olmasını hızlandıran renk,

Bir Melek Hikayesi

Ne zaman televizyonu açsak, haber dinlesek veya sosyal medyaya baksak "Kadına şiddet" haberlerinden biri ile yüz yüze geliyoruz. Kadınlar ve korteksi gelişmiş erkekler, bu gidişata bir "Dur" demeye çalışıyorlar ama nafile… Etkinlikler, erkeklerin Allah vergisi fiziksel gücü karşısındaki çaresizliğimizle paralel perişanlıklardan öteye geçemiyor. Geçenlerde yine televizyonda, konusu "Kadına yönelik şiddetin önlenmesi" olan bir açık hava toplantısı seyrediyordum. O sırada sokaktan geçen ve konu hakkında düşünceleri sorulan kadınlardan bir tanesi, kendisine uzatılan mikrofona "Yirmi beş senedir evliyim, bunca senedir neden dayak yediğimi biri bana söylesin, Allah aşkına" dedi. Yer; Samsun, Cumhuriyet Meydanı… Kadının bu haklı fakat umutsuz isyanı aklıma kendi ailemden bir "Kadına şiddet" hikâyesini getirdi. Dedemin ablası, babamın halası, benim de büyük halam Melek'in koca dayağından ölmesini… Yıl 1920…  Büyük dedem Ali Rı