11 Nisan 2015 Cumartesi
Gün 1;
Yoldayız...
Ordayız, burdayız, şurdayız.
Resim 1: Havaalanı’nda biz…
Bugün Gaye, İrem, Özlem ve ben Milano’ya gidiyoruz.
Saat 11:00
Şu anda uçaktayız. Çocuklara teyzem bakıyor. Kısmetse altı gün sonra
dönücez.
On sekiz no’lu koltukta yan yana oturuyoruz. 18 ABC İrem, Özlem ve Gaye,
18 D ben… Benim yanımda iki tane adam oturuyor. İlk başta adamları İtalyan
zannettik. Hatta genç olanı bana sakız ikram ettiğinde ‘bir İtalyan bana ilaçlı
sakız ikram etti’ diye bayağı sevindim. Ama sonra adamların Arap oldukları ortaya
çıktı. İyi ki sakızı almamışım.
Az önce hostesler yemek servisi yaptılar. İrem özel yemek siparişi vermiş.
O’na 'seafood' geldi. Şahsen aklıma, bilet alırken özel yemek sipariş etmek hiçbir
vakit gelmemişti. Bu yüzden
İrem, karides salatası, ızgara levrek ve beyaz şaraptan oluşan yemeğini yerken,
biz diet cola ve köfteye talim ettik.
İrem’e, farklı yemek siparişi verebileceğimizi hatırlatmadığı için,
havaalanında Wings Lounge’a girebileyim
diye ödediği 25 TL’yi geri vermeyeceğimi söyledim. O’da özel yemek siparişini
kocasının verdiğini söyledi. Kocasının adı Emre… Ne zaman bir şey desek, ağzını
büzerek ‘ben yapmadım, Emre yaptı’ diyor zaten. Uçak biletini alan Emre, özel
yemek siparişi veren Emre, cam kenarına check-in yaptıran Emre… Rahatlığa bakar
mısınız? Bir yere not edeyim de, memlekete dönünce bir Emre’de ben bulayım.
Bloğu okuyanlar arasında, böyle bir Emre varsa, insaniyet namına mesaj da
atabilir.
Yanımda oturan Arapların uzun boylu, kel kafalı olanı Arnold Schwarzenegger’in
True Lies filmindeki terörist Aziz’e benziyor. Şimdi bunu okuyup, ırkçı falan
diye üzerime yürümeyin sakın. Kabahat benim değil, Hollywood’lu film
yapımcılarının. Arapların terörist imajı ile derdi olan onlara gitsin lütfen.
Resim 2: Uçakta biz… Yandan görünen kafa, Aziz’e ait…
Yemek servisi bittikten sonra, Özlem eline bir moda dergisi geçirdi. Gazetecilik
günlerinden kalma bir iştahla sayfalarını çeviriyor. Dergide George Clooney’in
resmine rastladı. Sayfanın kenarının kıvrılmış olmasını da, Como Gölü’ne
yapacağımız gezide Clooney ile karşılaşacağımıza dair bir işaret olarak kabul
etti.
Özlem bu arada boş durmamış, elindeki dergiden benim için bir adam
beğenmiş. Adamın resmini saklayacağını söylüyor. Uçaktan inince kırtasiyeden
karton alıp, maketini yapıcaz herhalde… Yoksa elin adamının resmi bizim ne
işimize yarayacak…
Bu arada yanımdaki Araplar uyuya kaldı.
İrem, Roberto’nun yüzünün üç boyutlu printer ile çıktısını aldıklarını
anlattı. Roberto, kocasının arkadaşı. Aşırı yakışıklı bir İtalyan. Hatta
İrem beni bu adamla tanıştırdı da… Tanıştığımız sırada üzerimde Gaye’nin lohusa
elbisesi olduğu için, başarılı bir tanışma olmadı. Ben o zamanlar sadece
Gaye’nin lohusa elbisesinin içine sığabiliyordum ve Roberto’da kadında zekaya
ve espri kabiliyetine önem veren biri değildi. En azından bunu ilişki
başlamadan öğrenmiş olduk. Kısmet ve tabii ki O’nun kaybı…
Uçak az önce alçalmaya başladı. Yanımdaki genç Arap çocuk, tuvalete gitmek
için izin istedi. Koltuktan kalkıp, yol verdim.
Çocuk uçağın ön tarafına doğru yürüdü. Bende yerime oturmadan ayakta,
dönmesini bekliyordum, Bir yandan da kızlarla sohbet ediyordum. Derken, kuyruk
tarafından geri geldi.
Kızlara sordum, arkaya doğru geçtiğini kimse görmemiş. Tü, tü, tü…. Üstüme
iyilik sağlık. İyi saatte olsunlar gelip bizi mi buldular?
Çocuğa tekrar yol verdim. Fakat bu sefer son derece saygılıyım. Ne olur, ne
olmaz. Durduk yere çarpılmayalım şimdi. Selamun kavlen…
Saat 14:10
Havaalanından çıktık. Malpensa-Milano trenindeyiz. Araba kiralamanın
günlüğü, her şey dahil 55 Euro. 40 dakikalık tren yolculuğu, adam başı 12 Euro.
Ne yaptıysam, kızları araba kiralamaya ikna edemedim.
Saat 19:30
Eve gidip yerleştikten sonra, kendimizi sokağa attık.
Resim 3: Milano’daki evimiz. İçi bizi, dışı sizi yakar.
Duomo’da ilk mola... Stazione Centrale’den eve, evden Duoma’ya kadar 17.400
adım yürümüşüz. İrem bizi sürekli yanlış yollara soktuğu için, büyük ihtimalle
5.000 adımı haybeden attık. Şu anda Duomo’nun karşısındaki Pina Cafe’de kahve
içip, sızlayan ayaklarımızı dinlendiriyoruz.
Resim 4:Duomo
Saat 21:00
Daha fazla yürümemiz fizik kanunlarına aykırı olduğu için, Duomo’dan Navigli’ye
taksi ile geldik. İnsan Navigli’yi görünce, kiraladığımız evin yerinin dağ
başında olduğunu daha iyi anlıyor.
Tren istasyonundan eve yürümeye çalıştığımız sırada, Tarlabaşı’na
geldiğimizi zannetmiştim. Ama anladığımız kadarı ile Milano’nun Başıbüyük veya
Dudullu semtindeyiz.
Taksiye rağmen, restoranın kapısından girdiğimizde 20.030’uncu adımdaydık. Restoran’ın
adı Alice. Yemekler fena değil. Ortaya Risotto, Ravioli ve Pizza söyledik.
Hepimiz, hepsinden yedik. 2007 rekoltesi Toskana Şarabı içtik. Şarap ortalamanın üzerindeydi. Anladığım kadarı ile Toskana Vadisi’nin cabernet sauvignon’larının içimi bizimkilere göre biraz daha yumuşak…
Resim 5: Alice Restoran’da ilk yemek…
Bu restoranda suyu, bizim reçel kaselerine benzeyen kaplarda servis
ediyorlar. Ben bunları nerden hatırlıycam, nerden hatırlıycam derken, sonunda aklıma
geldi. Gaye’lerin kedisi Gandalf’ın böyle bir su kabı var. Gandalf’ın elleri
olmadığı ve suyu yalayarak içtiği için, kase çok fonksiyonel. Ama insanlar su
içerkken bu yaklaşım doğru mu, o kadarını bilemedim.
Restoran’da, çaprazımızda bir masa var. Masadaki adamlardan biri, bildiğin
Patrick Demsey… Gel gör ki, evli… Parmağındaki nal kadar alyansı, numarası
ilerlemiş gözlerimizle bile görebiliyoruz. Ama İrem’e göre bu önemli bir detay
değil. Hatta başımıza bela olmayacağı için, avantajımıza bile olabilirmiş.
Ben İrem’in söylediklerini akla yakın buldum. Adamın evli olması, ondan
kolaylıkla kurtulmamızı sağlayabilir. Peşimizden İstanbul’a gelemez, bizi
Milano’da yaşamaya zorlayamaz, hayatımıza dahil olamaz, düzenimizi bozamaz.
Bu mükemmel kurgunun tek uymayan tarafı, adamın bizden zerrece haberdar
olmaması.
Resim 6: İtalya’da gördüğümüz gelmiş, geçmiş en yakışıklı adamın, elimizdeki tek resmi.
Kendisi, en sağda, kollarını başının üstüne kaldırmış olan…
Saat 23:30
Navigli’den Duoma’ya kadar tekrar yürüdük… Gaye’ye sormayı unuttum ama
kesin 5000 adım daha atmışızdır. Günlerden Cumartesi olduğu için, bütün Milano
sokakta… Etrafımızda bir sürü içen, şarkılar söyleyen, eğlenen insanlar var.
Gece yarısını geçe eve vardık. Nihayet araba kiralama konusunda kızlar beni
dinlemeye razı oldular. Yarın ki programı kısmetse araba ile yapıcaz.
Ah o gemide bende olsaydim. :(
YanıtlaSilSohbetini dinlemek kadar keyifli olacak yazilarini takip etmek:)