14 Nisan 2015 Salı
Gün 4;
Geldi ayın 14'ü, kız saçını kim ördü…
Saat 6:45
Bugün fuar günü.
İrem, gündelik duşunu mutlaka sabahları yapıyor. Bizim oda, banyonun
yanında… Ve sanıyorum aradaki duvar kağıttan. Çünkü banyodaki her türlü sesi
odanın içinde duyuyoruz.
Saat 9:30
Fuar alanına geldik. Kapılardan yüzlerce insan geçiyor. İnanması güç ama, bunların
hepsi mimar. Bu kadar çok mimarı bir arada görmek değişik bir his veriyor.
Resim 33: İşte bunlar hep mimar…
Saat 14:00
Öğle yemeği için, bizden ayrı dolaşan İrem ile buluştuk. İrem’de basın
kartı var. Daha ayrıcalıklı geziyor
fuarı… O yüzden bizim gibi fanilere takılmamayı tercih ediyor. Bize su bile
vermediler, ona her yerde kahve ikram ediyorlar.
Bütün salonların açıldığı ortak
koridorda, bin bir zorlukla kıçımızı koyacak bir bank bulduk. Öğle yemeği
niyetine, sabah Stazione Centrale’deki ailemizin pastanesinden aldığımız sandviçlerimizi
yiyoruz.
Resim 34: Fuarda biz…
Saat 16:00
Adım sayar 20.350’inci adımı gösteriyor. Şu ana dek sadece iki modern, iki
klasik, bir aydınlatma ve bir genç tasarımcı salonu gezebildik. Ve pilimiz
bitti. Altın dağıtıyorlarmış deseler, başka bir salona gidecek gücümüz yok.
İrem’i o mahşeri kalabalıkta bırakıp, can havli ile kendimizi çıkış kapısına
atmaya çalışıyoruz. O sırada aklıma Murat’ın en baba dualarından biri geliyor
‘Allah’ım sen soktun, sen çıkar ya Rab'bi…’
Resim 35: Arabanın tasarımı güzel. İtalya’ya yerleşince bundan alıcam…
Şaka, şaka… Tabii ki Range alıcam.. Buna kıçımın yarısı sığmaz benim…
Saat 21:30
İrem bizi delirtti. Kapandığı son dakikaya kadar fuardan çıkmadığı
gibi, bir de üstüne peynir ve prosciutto sevdasına Berrera’ya gitti ve fuarın
dağılma saatinde taksi bulmak imkansız olduğu için, bir türlü bizim yanımıza
gelemedi. Bizde Navigli’de ‘İrem gelsin de yemek yiyelim’ diye beklediğimiz
restorandan ‘arkadaşınızı kıyamete kadar bekleyemeyiz, ya yiyin, ya gidin’
diyen garson tarafından kovulduk.
Nehir kıyısında hiçbir yere oturamadan -çünkü İrem’in ne zaman geleceği
belli değildi ve biz de her girdiğimiz restorandan kovulmayı kaldıracak yaşı
çoktan geçmiştik- iki saat ayakta bekledik. Saat 21:30’da ancak buluştuğumuzda
ise, bütün güzel yerler kapıldığı için, uyduruk bir restoranda sossuz ravioli
yemek zorunda kaldık.
İrem’i dövecektik ama gavur ellerde olduğumuz için, hesabı kesmeyi memlekete
bıraktık. Ama hiç cezalandırmamakta olmazdı. Bu yüzden eve gidince, Percy’den
aldığı bütün peynirlerini yedik.
Gaye’yi bir yaratık ısırdı. Adet olduğu üzere, yine restorandaki en kötü
masaya oturtulmuştuk. Sağımız solumuz hep yeşillikti ve sanıyorum o
yeşilliklerin içinde bir Comodo ejderi vardı. O ısırdı. Çünkü bacağındaki yara
börtü böcekle falan olacak gibi değil. Ejderin buradaki adı muhtemelen Como
ejderi. Malum Como’ya yakınız ya…
Bugün fuarda bir grup jandarma gördük. Resimlerini çektik. Sonra ‘kız ben
sana demedim mi, karşı ki dağlar cenderme cenderme’ şarkısını söyledik.
Resim 36: Ah Evropa… Ah Evropa...
Gelecek yazı:
Fuar'dan da aldık ağzımızın payını... Peki daha ne kaldı bu Milano'da yapacak...
Yorumlar
Yorum Gönder