Ana içeriğe atla

Okur Mektupları...

Bu sabah köprü trafiğinin sıkıntısını face'e bağlanarak hafifletmeye çalışırken gönderilenlerin arasında aşağıdaki mesajı buldum... Ne kadar mutlu olduğumu yazayım istiyorum ama kelime bulamıyorum... Sanırım mesajı okuyunca, bana hak vereceksiniz.
 
Sizlerin pozitif elektriği az kaldı benim içimdeki karalamalardan bir yazar çıkaracak. Hepinize çok teşekkürler, sevgiler, öpücükler ve iyi olan her bir şeyler...

Not: Arkadaşım isterse mesajın altına 'gönderen benim' yazabilir, ama o vakte kadar adı bende saklı...

'Sevgili Gülfem,
 
Uzun zamandır seni takip ettiğimin yeni ayırdına varmış durumdayım:) İletilerin,, anlık yorumların,, home da çıkan her tür paylaşımın, facebooku açtığım nadir anlarda beni en gülümsetenler, bazen de hüzünlendirenler oluyor.. Seninle okulda sadece bazı bazı selamlaşmışlığımız olsa da, hatta hiç bilmesek de birbirimizi, bazen o kadar yakın hissediyorum ki sana kendimi... Yalnız korkmaya başladım; mesajım giderek ilan- ı aşka doğru ilerliyor:).. Imm sonuç olarak bloğunu desteklediğimi,, yazılarının sen yazdıkça daha da güzelleşeceğini, zaten üslubunu beğendiğimi -kendi adıma çok ingiliz buluyorum- düşündüğümü söylemek, ve sanki gizli alanına tecavüz mü ediyorum duygusundan kurtulmak, çoğu düşüncelerini ayynnen paylaştığımı bildirmek, ve çoookk mutlu olmanı dilemek amacıyla yazıyorum bunları...

Çok umutlu,, sevmeli aşklı sağlıklı gülmeli günlerr,, sevgilerr.... '

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Düğün Gecesi Hikayesi

Bugünün benim eski evlenme yıldönümüm olduğunu, sabah evraka tarih atmasam, hayatta hatırlamazdım. Tarihi yazınca kafama dank etti. 14/07/1995...  Demek ki, boşanmasaydık, bir yastıkta ondokuz'uncu seneyi bitirmiş, yirmi'nciye girmiş olacaktık. Hatırladığım kadarı ile düğünümüz güzel bir düğündü. Eski kocamın ailesinin beni istememesinin yarattığı gerilime rağmen güzeldi. Kayınvalide, bir ara düğüne sırtını dönüp oturmuştu. Artık ağlıyor muydu, ne yapıyordu bilmiyorum. Ben de akıllı, yanına gidip ‘lütfen böyle ayrı oturmayın, bu sizin oğlunuzun düğünü, kalkın aramıza katılın’ falan demiştim. Hey gidi gençlik işte...  Ben gidip kendisini düğüne katılmaya razı etmeye çalıştım da, bir şey mi değişti... Diyeceksiniz ki, nerden bildin. Şöyle ki; düğün bitip, biz Swiss Otel’in 1407 numaralı balayı odasına geldikten bir müddet sonra, odamızın telefonu çaldı. Balayı odasının telefonunun, yeni evlilerin baş başa geçirecekleri ilk gecede çalmasından daha beklenmedik bir şey

Bir Fener Hikayesi

Yılbaşı günü, aldım kızları, Kadıköy’e gittim. Osmanağa’da hep birlikte fener aradık. Fener dediğim, Çinliler’in içinde mum gibi bi şey yakıp havalandırdıkları kese kağıdından az büyük şeyler... Postanenin arkasında kırtasiye, oyuncak mağazası ve ‘ne alırsan bir lira’ konseptini bünyesinde itina ile birleştirmiş bir dükkanda aradığımızı bulduk. Ben uzun uzun tarif ettikten sonra, tezgahtar çocuk, ‘haaaa abla, dilek feneri istiyosunuz siz’ diyerek, bizi dükkanın yan tarafında bir rafın önüne götürdü. Meğer bu fenerler dilek için uçurulurmuş. Önce dileğini dileyeceksin, sonra feneri uçuracak sıcak havayı sağlayacak minik yakıtı ateşleyeceksin.  Bu durumda fener uçarsa dileğinin kabul olacağını, uçmazsa, başka bahara kalacağını var sayabiliriz. Fenerlerin değişik renkleri var. Defne kırmızıyı beğendi. Deniz her zaman olduğu gibi mavi istedi. Bende kendim için kırmızı bir fenere aldım. Feng Shui’ye göre kırmızı, evreni hareketi geçirip, dileklerin kabul olmasını hızlandıran renk,

Bir Melek Hikayesi

Ne zaman televizyonu açsak, haber dinlesek veya sosyal medyaya baksak "Kadına şiddet" haberlerinden biri ile yüz yüze geliyoruz. Kadınlar ve korteksi gelişmiş erkekler, bu gidişata bir "Dur" demeye çalışıyorlar ama nafile… Etkinlikler, erkeklerin Allah vergisi fiziksel gücü karşısındaki çaresizliğimizle paralel perişanlıklardan öteye geçemiyor. Geçenlerde yine televizyonda, konusu "Kadına yönelik şiddetin önlenmesi" olan bir açık hava toplantısı seyrediyordum. O sırada sokaktan geçen ve konu hakkında düşünceleri sorulan kadınlardan bir tanesi, kendisine uzatılan mikrofona "Yirmi beş senedir evliyim, bunca senedir neden dayak yediğimi biri bana söylesin, Allah aşkına" dedi. Yer; Samsun, Cumhuriyet Meydanı… Kadının bu haklı fakat umutsuz isyanı aklıma kendi ailemden bir "Kadına şiddet" hikâyesini getirdi. Dedemin ablası, babamın halası, benim de büyük halam Melek'in koca dayağından ölmesini… Yıl 1920…  Büyük dedem Ali Rı