Faruk’u dünya gözü ile son kez Havaalanı Dış Hatlar Terminali’nde gördüm. Esra’yı ve Mert’i getirmişti. Bizden önce gelmişler, bavullarını bagaja vermişler, uçuş kartlarını almışlar. Faruk sorumlu bir baba ve vefalı bir eski eş olarak tüm vazifelerini yerine getirmiş... Esra ‘sana veda etmek için bekledi’ demişti. O zaman bu vedanın gerçek bir veda olduğunu kim bilebilirdi ki...
Faruk, o sabah benim ve kızlarımın bavullarını da taşıdı... Uçuş kartlarımızı almamıza yardım etti. Pasaport kontrolünden geçmeden önce kucaklaştık, vedalaştık... Ben O’nu pide partisine davet ettim. Muhakkak gelirim, dedi... Peki o halde, şimdilik hoşçakal, dedim... Arkamızdan el salladı, gitti... Bu O’nu son görüşüm oldu...
Faruk, aslında hep bizimleydi. Mert’in babası, Esra’nın eski eşiydi. O yüzden kulaklarının çınlatılmadığı bir toplantı bilmiyorum... Gerçekte, sıradışı bir eski eşti... Ne zaman ihtiyaçları olsa, Esra’nın ve Mert’in yanındaydı. Hatta Esra’nın annesinin yeni bilgisayarını almak, getirmek, kurmak da Faruk’a düşmüştü... Duyunca küçük dilimi yutmuştum...
Bırakın Esra’yı, benim evhamlarım yüzünden, pijamalarını giymiş, televizyonunun karşısında yayılmışken, üşenmemiş kalkmış, giyinmiş, gecenin bir köründe turizm acentasının bürosuna bile gitmişti... O kadar da hatırnazdı...
Faruk, 26 Nisan’da doğdu... Benim doğum günümde... 28 Haziran’da öldü... Babamın doğumgününde...
Bu acı tesadüf bana babamın sözlerini hatırlattı: İnsanın hayata bakışı, yaşıtları ölünce değişir...
Faruk, bugün hepimizin hayata bakışını değiştirdi... O’nun ölümü bize hayatın kısalığını, hırslarımızın boşluğunu ama en çok da yaşamın değerini birkez daha gösterdi...
Güle güle git arkadaşım... O diyardan bizi sual eden olursa, selam söyle... Kevserin başına otur, cennetin tadını çıkar...
Tekrar görüşene kadar, şimdilik hoşçakal....
Yorumlar
Yorum Gönder