Dolar’a geçer, kendime geçmez sözüm…
Ben yalnızım, ben yalnızım, yalnızım….
Ben yalnızım, ben yalnızım, yalnızım….
(Yukarıdaki dizeler, 2014 yılının sonbaharından başlayarak adeta bir füze
gibi yükselen doların, ben kefen paramla üç kuruş yatırım yaptım diye, 24 saat
içerisinde Mart 2015’den beri gördüğü en düşük seviyeye inmesi üzerine
yazılmıştır.)
Sevgili Tanrım,
Ey bütün kullarını görüp gözeten
Yüce Allah’ım…
Bana böyle şeyleri reva gördüğünde aklıma Neyzen Tevfik geliyor. Ne demişti
büyük usta;
‘Serserinim, düştüm aşkınla meye,
Nasıl girdin elimdeki şu ney’e…
Hem seversin beni neyzenim diye,
Hem de sarhoş diye destan edersin…’
Biliyorum beni de seversin, komik kadınım diye… Ama her türlü aksiyona
kurban edersin.
Millet ağzını bıraktı, başka tarafı ile gülüyor yine bana…
Gülsünler, tamam bi şey demiyorum zaten. Hem buna gülmeseler, başka şeye
gülecekler. Bizde aksiyondan bol ne var…
Benim demem o deme değil. Son günlerde dualarıma bakmıyosunuz. Ona
üzülüyorum aslında. Allah bilir Hıdırellez’de yazdıklarımı okumadınız daha…
Bıraktınız suya, sürüklendi gitti, balıklar yedi, değil mi? İyi de, kağıtların
yırtılıp suya atılması benim kabahatim mi.. Adet olmuş diye, bizde öyle yaptık. Yırtıldı diye okunamıyorsa, alt kattaki komşunun
kaknem kızına şıppadak nasıl görücü geldi peki? Gül’ün dibine gömdüğü kilidi kızın
başında açarken, kendi gözlerimle gördüm anasını… İstesen yazılmadan okursun
da, yorgunu yokuşa sürüyosunuz şimdi, anladım ben onu…
Tamam biliyorum, sen o küçük kıza kıyamıyorsun. Benim dualar, onun saf
çocuk kalbinin duaları ile çarpışıyor. Haliyle, bizimkiler aynen yengen… Yok
canım, bende yavrucağa kıyalım, demiyorum ki. Bu zamana kadar benim istediğim
olsun da, gerisi ne olursa olsun diye bir şey duydun mu ağzımdan…
Biliyorum, biliyorum… Konu 200 senedir dönüp duruyor. Nasılsa, bir cacık
çıkmıyor, bari çocuk üzülmesin… Ne diyim, her zaman olduğu gibi, şimdi de
haklısın…
Hem ben duam kabul edilmedi diye sitemlenmiyorum ki… Ben bu anguta
kızıyorum. İnsan biraz karmasına sahip çıkar kardeşim… İzansız kertenkele… Bu
kadar da vurdum duymaz olunmaz ki… Hıyar ağası, her şeyi devletten bekliyor.
Karma piş, ağzıma düş… İyi de bir tek benim farkındalığım ile olmaz ki bu iş..
Gerçi bende alıştım artık… Üzülmüyorum, üzülmüyorum… Ne üzülücem…
Ayol sana yalan mı söyliycem. Deli derler adama…
Üzülmekten açıldı da, aklıma geldi. Bir sonraki
karmada da bununla mı uğraşıyorum acaba? Biliyorum, biliyorum ipucu verilmiyor.
Herşeyi kendimiz buluyoruz. Yalnız burası Tarlabaşı’ndaki Ressam Ziya’nın
evinden beter oldu söyleyim. Bir gizem, bir gizem… İpuçlarını ne kadar doğru
değerlendirirsek değerlendirelim, çıkış kapısını açtıramıyoruz.
Yanlış anlamazsan, meraktan soruyorum... Şöyle bir şey imkan dahilinde mi… Bu salağa biraz akıl verseniz,
diyorum. Olmaz mı? Hani bilgisayara Ram takar gibi. İşlemci aynı ama hiç değilse
hızı biraz yükselsin… Anladım. İçten modifiye yapılmıyor… Madem öyle, bir
sonraki seferde azıcık daha zeki olabilirler mi kendisi? Onun da garantisi yok
tabii… Eh madem öyle, ne yapalım, sağlık olsun…
Dolar daha da düştü bugün… Ama herkes nasıl sevindi... Borsacıların hele, bir
zil takıp oynamadıkları kaldı… Gerçi biz
çok zarar ettik. Olsun… Bizi de başka yerden güldürürsünüz artık…
Mahabarata’da, insanların canını alması için yarattığın Ölüm’e söylediklerin
geldi bir an aklıma…
‘Ölüm aslında kimseyi öldürmez. Git, insanların canını korkusuzca al. Merak
etme, bütün gözyaşları elime düşer…’
Benim gözyaşlarımın da eline düştüğünü biliyorum. O yüzden içim rahat… Ama
rahatlık, özlemekten kafayı yemeye engel değil tabii…
Herşeyin en iyisini, en güzelini senin bildiğine yürekten inanıyorum. Benim
için en hayırlısı ne ise, bana onu ver…
Çok sevgiler,
Amin….
(İstanbul'da ikibinonbeş senesinin Mayıs ayı'nın ondördüncü günü, yeni evde, son partiden kalan şarabın dibi görünmüşken yazıldı)
Yorumlar
Yorum Gönder