Ana içeriğe atla

House, gitme...


Dün sabah telefonda eski kocamla kavga ettik.

Evliliklerini bitiren insanların, kavga etmeye devam edebilmelerini gerçekten takdire şayan buluyorum. İnsanoğlu kabiliyetli yaratık vesselam... Kendi hayatını çekilmez hale getirmek için, elinden geleni arkasına koymuyor.

Telefonu kapattıktan sonra kendi kendime, Pazar sabahının içine etmek için bundan daha kötü ne olabilir, diye düşünüyordum ki, büyük konuşmamam gerektiğini gördüm. Her zaman beterin daha beteri olabiliyormuş. Azıcık kafam dağılsın diye televizyonu açmıştım ki; ne görsem beğenirsiniz, House bitiyormuş. Bugün yayınlanacak iki saatlik bölüm ile  veda ediyormuş. Bu gerçekten çok fazla oldu. Onbeş senelik evliliğimin bitmesine, hayata sıfırdan başlamaya, yeniden kazanmalara, yeniden kaybetmelere dayanmış olabilirim. Ama House’un bitmesine dayanmamı kimse beklemesin.  İnsanlar Christina Yang tavırlarımdan dolayı artık benim taştan yapıldığımı düşünmeye başlamış olsalar bile, gerçek öyle değil... Benim de bir kalbim var. Geçen hafta Grey’s Anatomy’nin sezon finalinde de üzüldüm ama, House’un bitecek olması beni başka türlü sarstı. Derek’i görememek düşüncesi çok kötüydü ama House’u göremeyecek olmak fikri gerçekten dayanılmaz...

Tamam, tamam.. şaka yapıyorum.  O kadar da manyak değilim. Eski kocamla telefonda kavga ettim, diye bütün Pazar sabahım ziyan olmadı tabii ki de... 

Boşanmak, hayatın akışı içinde olağan... Ama House’un bitişi gerçek anlamda travma... O adam, ben ve benim kafamdaki kadınlar için olmayan adamı temsil ediyordu. Neverland gibi birşeydi O... Bir nevi Neverman... Hem zekiydi, hem kültürlüydü, hem becerikliydi, hem risk alabiliyordu, hem de kendine özgü karizmatik bir yakışıklılığı vardı. Prensip sahibi, kararlı, aslında çok vicdanlı,  gerçekleri söylemekten korkmayan, etkileyici, karakter sahibi ve hepsinden önemlisi kendine özgü bir adamdı. Sürekli ‘al buyur, burdan yak’ demek zorunda kalan ruhumuza ilaç gibi geliyordu.

Yukarıdaki paragrafı okuyunca, kadın iyice sıyırmış, kayış kopmuş diyebilirsiniz. Ama bu sanal kahramanlara sardırmamızın altında, gerçeklerinin verdiği falsolar yatıyor. Etraf, hayatı ıskalamış ve daha da kötüsü bunun farkında olmayan kadın ve erkeklerden geçilmiyor. Diyeceksin ki, nerden biliyorsun. Eh hadi o zaman, anlatayım da dinleyin...

Benim gibi, kırkiki yaşında, iki çocuğu ile dul kalmış bir kadınsanız,  hafiften elinize yüzünüze de bakılıyorsa, kafanız az buçuk çalışıyorsa, ağzınız biraz laf yapıyorsa  ister istemez sizinle ilgilenenler oluyor. Dolayısı ile, bu kriterlere uyan bir kadın olarak, benimle ilgilenen beyler de var. Gerçi son söylediklerimden çok emin değilim. İnsan yaşlandıkça anlıyor ki, erkeklerin bir kadının perşinden gitmeleri için, eline yüzüne bakılır olması, kafasının çalışması, ağzının laf yapması gerek şart değildir. Kadının, kadın olması yeterlidir. Bu bağlamda belki bende andavallının önde gideniyimdir, iki kişi iltifat etti diye hemen havalara girmişimdir de,  haberim yoktur, kimbilir....

Teveccüh gösterip iltifat eden, alakadar olan bu beylerin büyük bir kısmı ile şahsen tanışmıyoruz. Beni sosyal medyadan takip ediyorlar. Bazıları bloglarımı okuyorlar, mesajlar gönderiyorlar, yorumlar yapıyorlar. Genel tavrım bu mesajlara cevap vermemek şeklinde... Mesaj gönderenlerle de ilgilenmiyorum açıkcası... Ben kendi adıma realitenin insanıyım. Gözümle görmediğim şeye inanmam. Sanal alem beni aşar. Yazımı yazarım, gerisine karışmam... Ancak geçenlerde bir mesaj geldi. Benim cinsler arasındaki duygusal ilişkiler ile ilgili kendimce bir sürü ifşaatta bulunduğum bir yazıya yorum olarak gönderilmişti.

‘Dürüst bir kadının güzelliği ateşe benzer,
Yaklaşmayana hiçbir zararı dokunmaz’...

Şimdi kendimi dürüst ve güzel bir kadın olarak görmek ihtiyacım had safhada ya, iltifat pek hoşuma gitti. Benim duygusal zırhımı deldi. Yapmadığım şeyi yaptım, mesajı gönderenin isminin üzerine tıkladım, karşımda bir sayfa açıldı, fotoğraf  ve kişisel bilgiler çıktı...

Fotoğraf  üzerine yorum yapmak abes...Değerlendirmesi herkese göre değişir. Ama kişisel bilgilerde yer alan bir şey vardı ki, değerlendirmesi kişiye göre değişmez. Çünkü bu konuda yazılmış kitaplar var. Adına da imla kılavuzu deniyor. Sevgili hayranım yaşadığı yer hanesine ‘Göstepe’ yazmış... Yanlış okumazdınız. ‘s’ ile... Göstepe... Tamam, kabul, söylerken z ile s arasında bir ses çıkararak yuvarlıyoruz ama yazarken ‘z’ ile yazıyoruz. İlkolkul ikinci sınıfta bunu öğretiyorlar. İnsan bu memlekette doğar, büyür, okula gider, kırk yaşını geçer ve hala Göztepe’yi ‘S’ ile yazar mı? Demek dahi anlamındaki de’lerin ayrı yazılması ile ilgili bir konuya girsek, hiç çıkamıycaz. Sert ünsüzlerin yumuşaması falan desek  zerre kurtuluş şansımız yok. Böyle olunca insan ister istemez düşünüyor, acaba bunu yazan akıl, oksijeni nasıl yakıyor? Asgariden günde yüz kelime okuyan her insan, kırk yaşını geçene kadar yazım kuralları hakkında iyi kötü bir bilgi sahibi olur. Olmadığına göre, günde yüz kelime bile okumamıştır. Okumamışsa, üzerinde düşünecek bir şeyi olmamıştır. Düşünmemişse, üretmemiştir. Üretmeyen bir beyinle ne paylaşılır? Gördüğünüz gibi umutsuzluk, bu gibi durumlarda diz boyunu geçer, gırtlağa gelir dayanır. Dolayısı ile gönül teselliyi televizyonun ekranında arar...

Akşam Gaye bana geldi. Olanları anlattım. İyisi mi sen bir set hazırla, dedi... Büyük Türkçe sözlük, imla kılavuzu, deyimler sözlüğü, atasözleri, klasiklerden seçmeler... Saten bir şasenin içine koyar, seninle çıkmak isteyen adamlara verirsin.  Okusunlar, öyle gelsinler... Fena fikir değil aslında... Nitelikli iş gücünün azlığına paralel olarak nitelikli erkeklerin  kıtlığına kıran girmiş bir memlekette, bu tür eğitim setleri hazırlanabilir. Bizcileyin niteliğe önem veren kadınlar bu seti kendilerine göre ufak modifikasyonlarla, konu adamlar için düzenleyebililer. Kitaplara, filmler, albümler, adab-ı muhaşeret kitapları  ‘gömlek ve kravat uyumuna dair 10 temel bilgi’, ‘kol düğmesi kullanmanın karizmaya katkıları’, ‘neden beyaz don giymemeli’ gibi föyler de eklenebilir. Bu setler, kenarları dantelli saten bohçalar içinde taliplere verilir. Makul bir sürenin sonunda, ilan edilen yerde ve saatte düzenlenecek sınava katılmaları istenir. En yüksek notu alan ile de çıkılır.

Konuşmanın devamında Gaye bir tesbitini anlattı. İlk randevuda yer seçimini asla o yapmazmış. Organizasyonu erkeğe bırakırmış. Böylece kendisi ile çıkmak isteyen adamın zevkleri, eğilimleri, karakteri hakkında fikir sahibi olurmuş. Yirmili yaşlarda böyle davranmak çok mantıklıydı. Ancak bizim gibi kırkı geçip, zaman darlığına düşülmüşse, bunlarla oyalanmak akıl kârı olmaktan çıkıyor. Önümüzde ağız tadı ile  gezebileceğimiz taşlar patlasa 10 sene kaldı. Herkesi ilk randevuda hangi restorana götürdü, ikinci randevuda ne giydi, diye tasnif etmeye kalkarsak, ömür yetmez. O yüzden önden kısa bir test hazırlamaya karar verdik. Adamlara önce test yapıcaz, geçenlere de kitap bohçasını vericez.

Örnek test aşağıda... Her ne kadar geliştirilmesi gerekse de, başlangıç için zaman kazandırıcı  olabilir.
Seçenekler ve değerlendirme notları testin devamında... Önce testi okuyun, sonra o kısıma geçersiniz.

1. En sevdiğiniz bistro aşağıdakilerden hangisidir?
A) Big Chief’s
C) Bistro 33
D) Midpoint
E) Harput Bistro

2. En sevdiğiniz film aşağıdakilerden hangisidir?
A) Damdaki Kemancı
C) Pulp Fiction
D) Irreversable
E) Kibar Feyzo

3. En sevdiğiniz dizi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Dr. House M.D.
C) CSI NewYork
D) Supernatural
E) Fatmagül’ün suçu ne...

4. En sevdiğiniz kitap aşağıdakilerden hangisidir?
A) Savaş ve Barış
C) Harry Potter ve Azkaban Tutsağı
D) Pal Sokağı Çocukları
E) Ayşegül Tatilde

5. Sevdiğiniz elektronik markası hangisidir?
A) Apple
C) Asus
D) Toschiba
E) Kumtel

6. Hangi model don giyersiniz?
A) Strech Boxer don
C) Slip don
D) Tanga
E) Paçalı yün don

7. Kadınlarda tercih ettiğiniz iç çamaşırı modeli nedir?
A) Siyah dantelli
C) Kırmızı tül
D) Beyaz pamuklu
E) Patiska çiçekli

8. Bir kadında size karşı hayret uyandırmak isterseniz naparsınız?
A) Arabanın kapısını açarım
C) Çiçek Gönderirim
D) Serenat yaparım
E) Gaz çıkarırım

9. Sizce kadındaki en önemli organ hangisidir?
A) Beyin
C) Kalp
D) Akciğer(2 lobu birden)
E) Dalak

10. Bir kadında aradığınız özellikler nedir?
A) Akıllı ve kültürlü olması
C) Güzel olması
D) Nefes Alması
E) Aldığı nefesi vermesi

Şayet verilen cevaplar içinde A,C,D şıkları çoğunluktaysa, adamlar halen kitap verilebilecek durumda olabilir. E şıkkı çoğunlukta ise, kitap vermeye gerek yok. Zira onları Allah gelse kurtaramaz. Böyle bakınca House’a neden düşkün olduğumuz da kolayca anlaşılabilir. Zira House, işaretlediği seçenekler içerisinde B şıkkı çoğunlukta olan adamdır.

Allah’tan sinemacılar, B şıkkının imkansızlığının farkındalar. Nasılsa  yeni bir neverman yaratır, toplumun hizmetine sunarlar. Artık bu yeni neverman’in gelmesi için üç ay mı geçer, üç gün mü geçer, üçgen mi geçer, daire mi geçer bilinmez. Şansımız varsa, bu sefer üçgen olmaz. Zira üçgenin iç çamaşırları 180 derecede yıkanıyor, hepimiz için zor oluyor.

Bu testi benimseyip uygulamak isteyen bizim gibi kadınlara da, kendinin fehmine varma sanatı, kişi kendini bilmek gibi irfan olamaz, kendini beğenmişliğin anatomisi, siz aslında bir kimsiniz, gibi derlemeler verilebilir. Ama B şıkkını işaretleyen bir adam tarafından yazılmaları kaydı ile....

Hanımlar ve olmayan beyler... kalın sağlık ve afiyetle....

Not: Gaye, Defne ve Deniz’e katkılarından dolayı çok teşekkür ederim...
Kızlar, gerçekten harikasınız...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Düğün Gecesi Hikayesi

Bugünün benim eski evlenme yıldönümüm olduğunu, sabah evraka tarih atmasam, hayatta hatırlamazdım. Tarihi yazınca kafama dank etti. 14/07/1995...  Demek ki, boşanmasaydık, bir yastıkta ondokuz'uncu seneyi bitirmiş, yirmi'nciye girmiş olacaktık. Hatırladığım kadarı ile düğünümüz güzel bir düğündü. Eski kocamın ailesinin beni istememesinin yarattığı gerilime rağmen güzeldi. Kayınvalide, bir ara düğüne sırtını dönüp oturmuştu. Artık ağlıyor muydu, ne yapıyordu bilmiyorum. Ben de akıllı, yanına gidip ‘lütfen böyle ayrı oturmayın, bu sizin oğlunuzun düğünü, kalkın aramıza katılın’ falan demiştim. Hey gidi gençlik işte...  Ben gidip kendisini düğüne katılmaya razı etmeye çalıştım da, bir şey mi değişti... Diyeceksiniz ki, nerden bildin. Şöyle ki; düğün bitip, biz Swiss Otel’in 1407 numaralı balayı odasına geldikten bir müddet sonra, odamızın telefonu çaldı. Balayı odasının telefonunun, yeni evlilerin baş başa geçirecekleri ilk gecede çalmasından daha beklenmedik bir şey

Bir Fener Hikayesi

Yılbaşı günü, aldım kızları, Kadıköy’e gittim. Osmanağa’da hep birlikte fener aradık. Fener dediğim, Çinliler’in içinde mum gibi bi şey yakıp havalandırdıkları kese kağıdından az büyük şeyler... Postanenin arkasında kırtasiye, oyuncak mağazası ve ‘ne alırsan bir lira’ konseptini bünyesinde itina ile birleştirmiş bir dükkanda aradığımızı bulduk. Ben uzun uzun tarif ettikten sonra, tezgahtar çocuk, ‘haaaa abla, dilek feneri istiyosunuz siz’ diyerek, bizi dükkanın yan tarafında bir rafın önüne götürdü. Meğer bu fenerler dilek için uçurulurmuş. Önce dileğini dileyeceksin, sonra feneri uçuracak sıcak havayı sağlayacak minik yakıtı ateşleyeceksin.  Bu durumda fener uçarsa dileğinin kabul olacağını, uçmazsa, başka bahara kalacağını var sayabiliriz. Fenerlerin değişik renkleri var. Defne kırmızıyı beğendi. Deniz her zaman olduğu gibi mavi istedi. Bende kendim için kırmızı bir fenere aldım. Feng Shui’ye göre kırmızı, evreni hareketi geçirip, dileklerin kabul olmasını hızlandıran renk,

Bir Melek Hikayesi

Ne zaman televizyonu açsak, haber dinlesek veya sosyal medyaya baksak "Kadına şiddet" haberlerinden biri ile yüz yüze geliyoruz. Kadınlar ve korteksi gelişmiş erkekler, bu gidişata bir "Dur" demeye çalışıyorlar ama nafile… Etkinlikler, erkeklerin Allah vergisi fiziksel gücü karşısındaki çaresizliğimizle paralel perişanlıklardan öteye geçemiyor. Geçenlerde yine televizyonda, konusu "Kadına yönelik şiddetin önlenmesi" olan bir açık hava toplantısı seyrediyordum. O sırada sokaktan geçen ve konu hakkında düşünceleri sorulan kadınlardan bir tanesi, kendisine uzatılan mikrofona "Yirmi beş senedir evliyim, bunca senedir neden dayak yediğimi biri bana söylesin, Allah aşkına" dedi. Yer; Samsun, Cumhuriyet Meydanı… Kadının bu haklı fakat umutsuz isyanı aklıma kendi ailemden bir "Kadına şiddet" hikâyesini getirdi. Dedemin ablası, babamın halası, benim de büyük halam Melek'in koca dayağından ölmesini… Yıl 1920…  Büyük dedem Ali Rı